George Orwell – 1984

George Orwell – 1984

A+ A-

Merhaba sevgili okuyucular.

Yine bir kitap değerlendirmesi ile karşınızdayım.

 

“Geleceğe ya da geçmişe, düşüncenin özgür olduğu, insanların birbirinden farklı oldukları ve yapayalnız yaşamadıkları bir zamana; gerçeğin var olduğu ve yapılanın yok edilemeyeceği bir zamana: Tekdüze çağından, yalnızlık çağından, Büyük Birader çağından, çiftdüşün çağından; selamlar!”

 

1984 nedir? İktidarın varlığını koruma mücadelesi, toplumun tektipleştirilmesi, insani olan tüm duygu(aşk, sevgi, korku, heyecan) ve arzuların yok edilmesi, toplumsal tabakalaşma, düşünme yetisinin yok edilmesi ve zihnin kontrol altına alınışı, bireyselliğin yok edilişi, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürülmesi, iktidarın çıkarı uğruna gerçeğin yerine yalanı yaşatması, propagandanın topluma etkisi, sosyalizm eleştirisi

1984, distopik(karşı-ütopya) bir politika alegorisidir.  Eserde bilinç ile bilinçsizlik, sevgi ile nefret, korku ile cesaret, özgürlük ile kölelik,  cahillik ile bilgelik arasında geçen çatışmayı görüyoruz.

Romanda hem sistemin içerisinde yer alıp hem de sisteme başkaldıran Winston’un yaşadıkları ile karşı karşıya kalıyoruz.

1984, yazıldığı dönemin toplumunun bağrında yatan olası tehlikelerin bir izdüşümüdür. 1984’te toplumun sürekli gözetlendiği, özgürce düşünüp konuşamadığı, özel hayatın yok edildiği, insanların birey olmaktan uzaklaştırılıp sürü psikolojisine sokulduğu, geçmişin günün şartlarına göre devlet eliyle silinerek defalarca yeniden yazıldığı, düşünmeyi engellemek için “Yenisöylem” sistemi altında kelime haznesinin en aza indirildiği bir ortamdır. 1984, güç ve iktidarın sınırsızca uygulandığı, bellek, düşünce, başkaldırı, dil, kültür, tarihin iğdiş edilerek özgürlüklerin tümden ortadan kaldırıldığı bir ortamdır. 1984’te var olan sistem yüzünden insanlar sadece emirleri yerine getiren makineleşmiş kitlelere dönüştürülmüştür. 1984’te iktidar tek bir partinin yönetiminde korku, propaganda ve beyin yıkama ile toplumu manipüle etmektedir.  Sloganların yönlendirdiği bir toplum olmuştur. Savaş ile barış aynılaşmış, geçmiş ve gelecek şimdiden üretilmiştir.

1984’ki dünyaya baktığımızda dünya Okyanusya, Avrasya, Doğu Asya olmak üzere 3 süper güç tarafından yönetilmektedir. Bu üç devlet de totaliter rejim tarafından yönetilmektedir. Diğer ülkeler bu üç gücün sömürüsü altındadır.  Bu üç devlet birbiri ile sürekli savaş halindeymiş gibi davranış sergilemektedir ama reelde barış halindedir. Okyanusya’yı İNGSOS(İngiliz Sosyalizmi) partisi yönetmektedir. İNGSOS’un simgesel lideri “Büyük Birader”dir. Okyanusya da resmi dil “Yenisöylem”dir.

“Parti’nin erişmeye çalıştığı ülkü: ürkünç makineler ve korku salan silahlardan oluşan bir çelik ve beton dünyası; uygun adım yürüyen, hepsi aynı şeyleri düşünen ve aynı sloganları atan, durmadan çalışan, savaşan, zafer kazanan, zulmeden bir savaşçılar ve bağnazlar ulusu; hepsinin yüzü birbirine benzeyen milyonlarca insan. Gerçeğe gelince; karnı karnına geçmiş insanların su alan ayakkabılarıyla dolanıp durdukları, lahana ve hela kokusundan geçilmeyen, derme çatma 19.yy evlerinde oturdukları köhneleşmiş, kasvetli kentlerdi.“

Okyanusya’daki toplumsal yapıya bakıldığında toplumsal tabakalaşma mevcuttur. Piramit; Büyük Birader, İç Parti Üyeleri, Dış Parti Üyeleri, Proleterler.

   

Parti üyeleri daha kaliteli ürünlere ulaşıp daha lüks bir hayat yaşarken, proleterler yoksulluk içinde yaşamaktadırlar. Yöneten ile yönetilen arasındaki refah seviyesi farkı sınıf ayrımını pekiştirip güçlendirmektedir. “hiyerarşik toplumun varlığı, uzun sürede, ancak yoksulluk ve cehalete yaslanarak sürebilirdi. “

 

1984’te geçen kavramlar: Büyük Birader, Proleterler, Parti Üyeleri, Yenisöylem, çiftdüşün, İngsos, 101 Numaralı Oda, 2 Dakika Nefret, nefret haftası, Düşüncesuçu, Düşünce polisi, Bellek Deliği, Buharlaştırılma, Kardeşlik Örgütü, Sex Karşıtı Gençlik Birliği, Tele-ekran, madeni levha, Yüz suçu, güfte yazar, suçdurdurum, aklakara, Varlık Bakanlığı, Gerçek Bakanlığı, Sevgi Bakanlığı, Barış Bakanlığı…

   

 

Büyük Birader: İktidarın simgeleşmiş halidir. Büyük biraderi kimse görmemiştir ama onun “yenilmez, gücü her şeye yeten, sonsuz bilgiye sahip” olduğunu düşünmektedirler. Tüm başarılar, tüm zaferler, tüm bilimler, tüm bilgelikler, tüm mutluluklar ve tüm erdemler doğrudan onun önderliğinden doğar ve ondan esinlenir. Büyük birader tam anlamıyla 1984 te yaratılan dünyanın tanrısı konumundadır. İktidar yarattığı tanrı aracılığı ile gücünü pekiştirmektedir.

Parti üyeleri: Hiçbir konuda seçme özgürlüğü yoktur.  Kendilerine ait alan verilmeyen insanlardır. Sürekli parti çıkarına etkinliklere katılmak zorundadırlar. Bir parti üyesinin yalnızca düşünceleri değil, içgüdülerinin de doğru olması gerekmektedir. Bir parti üyesinden kişisel duygular taşımaması ve coşkuya kapılmaması beklenir.  Düşünmek yasaktır, düşündüğünü belli edecek davranışlarda bulunmak yasaktır. Partiye bağlı kadınların makyaj yapması, parfüm kullanması, farklı giyinmesi yasaktır.
 

 

Proleterler(suskun kitle): Partiye göre proleterlerin düşünme yetisi olmadığından onlara kısıtlı da olsa düşünme özgürlüğü tanınmaktadır. Kaderlerine terk edilmiş olan proleterler, yalnızca başkaldırı dürtüsünden yoksun olarak değil, aynı zamanda dünyanın daha farklı olabileceğini kavrama gücünden de yoksun bir biçimde kuşaklar ve yüzyıllar boyunca çalışacak, üreyecek ve öleceklerdir.  Parti için proleterler çalışmayı ve üremeyi sürdürdüğü sürece, başka ne yaptıklarının bir önemi yoktur. Fakir ve işçi grubu olduklarından hayatta kalma mücadelesi yüzünden düşünmeye ya da siyasetle ilgilenmeye vakitleri kalmamaktadır.  “Hayvanlar ve proleterler özgürdür.”, “Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler.”

Yenisöylem: Dili sadeleştirerek, kelimeleri yok ederek oluşturulan yeni dile “Yenisöylem” adını verilmiştir. İktidarın amacı tekdüze bir dil oluşturmaktır. Dil iktidarın çıkarlarına göre yontulup düzenlenmektedir. İletişimin ve düşünce özgürlüğünün yok edilmesi için eski sözcükler kaldırılmakta, yeni sözlükler oluşturulmakta ve insanların kelime dağarcığı daraltılmaktadır. Yenisöylem’in tek amacı, düşüncenin ufkunu daraltmak ve bilinci köreltmektir. Düşünceler kelimeler aracılığı ile ifade edilir. Kelime haznemiz daraldığı zaman doğrudan düşünce kapasitemizde daralmaktadır. “Sonunda düşüncesuçunu tam anlamıyla olanaksız kılacağız, çünkü onu dile getirecek tek bir sözcük bile kalmayacak. Sözcükler azaldıkça bilinç daralacak.”

Aklakara: Düşman söz konusu olduğunda, apaçık gerçeğin karşısına dikilerek küstahça aka kara karaya ak demektir. Aynı zamanda akın kara olduğuna inanmak, dahası akın kara olduğunu bilmek ve o güne kadar bunun tam tersine inandığını unutmak anlamına gelir. Böyle bir şey geçmişin sürekli olarak değiştirilmesini öngörür. 

Çiftdüşün(zihinsel yanıltma sistemi): İktidarı elinde tutanlar, kitlelere sürekli hükmedebilmek için ”çiftdüşün” denen bir işlem geliştirmişlerdir. Çiftdüşün, insanın iki çelişik inancı zihninde aynı anda bulundurabilmesi ve ikisini de kabullenebilmesi anlamına gelir. Çiftdüşün, içtenlikle inanarak bile bile yalan söylemek, artık uygun görülmeyen her türlü gerçeği unutmak, sonra yeniden gerektiğinde de gerekli olduğu sürece yeniden anımsamaktır. İktidar yönetimi kolaylaştırmak için gerçeklik duygusunu yolundan çıkarmaktadır. İktidar şuan bulunduğu durumu haklı çıkarmak için tarihi gün ve gün değiştirmektedir. Gerçekliğin denetim altında tutulabilmesi için,  bellekten ve geçmişten yoksun bir toplumun yaratılması büyük önem taşır. Partinin sloganı “Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.”.  İktidar toplumun belleğini silip yeniden şekillendiriyordu ve kendine körü körüne bağlı bağnaz kuklalar yaratıyordu.”, “Her şey bir sis bulutu içinde yitip gidiyordu. Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan gerçek olup çıkıyor.”, “İnsan, tarihi, kitaplardan öğrenemediği gibi mimariden de öğrenemiyordu. Heykeller, yazıtlar, anıtlar, sokak adları… geçmişe ışık tutabilecek her şey sistemli bir biçimde değiştirilmişti.”.

Bellek deliği: Siyasal ya da ideolojik bakımdan önem taşıyabilecek her türlü kitap ve belge silinip yeniden yazılmaktaydı. Geçmiş günü gününe, dakikası dakikasına güncellenmektedir. Böylece, hem Parti’nin tüm öngörülerinin ne kadar doğru olduğu belgeleriyle kanıtlanmış olur hem de günün gereksinimleriyle çelişen tüm haber ve görüşler kayıtlardan silinir. Yok edilmesi gereken belgeler ise, bellek deliği denen bir yarıktan içeri atılır ve yok edilirdi.

Suçdurdurum: Her türlü tehlikeli düşüncenin eşiğinde adeta içgüdüsel olarak ansızın durabilme becerisi anlamına gelir.  Sözün kısası, suçdurdurum, koruyucu aptallık demektir. Gerçek anlamda bağnazlık, zihnin işleyişine, bir akrobatın bedenine hükmettiği kadar hükmedebilmeyi gerektirir.

 

Güfteyazar: Yapılan müziklerde dahi insani bir duygu yoktur. Şarkıların sözleri güfteyazar denen bir aygıt tarafından insan eli değmeden yazılmaktadır. Her şeyde olduğu gibi müziği de bir propaganda aracı olarak kullanılmaktaydı.
   

101 numaralı oda(2+2=5): Sevgi Bakanlığında yer alan bu oda aracılığıyla sisteme tehdit oluşturan insanlar yok edilmekte ya da dönüştürülmektedir. 101 numaralı odada yapılan işkence “iyileştirmek” olarak bahsediliyordu. İşkence üç aşamadan oluşuyordu: Öğrenme, kavrama ve kabullenme. İşkence gören insanların zihni, olgular arsında sebep-sonuç ilişkisi kuramamak üzerine eğitilmektedir.  İşkencenin ikinci aşamasında ise bir sirk hayvanı gibi terbiye ettikleri zihinden geriye kalan tek şeyi yani duyguları(sevgi, özgürlük, heyecan, haz…) çıkarmaktı. Üçüncü aşamada ise duygularından arındırılmış boş ve robotik zihni yeniden programlamaktı. Kısaca bu odada insanın zihni darmadağın edilerek yeniden şekillenmektedir. Romanda, Winston’un geçmişi unutturulmuş, kendisine gerçek dışı hayali bir geçmiş öğretilmiş, yapmadığı suçlar kabul ettirilmiştir. “Parti gözle görülür eylemlerle ilgilenmez; bizi ilgilendiren tek şey düşüncedir. Biz düşmanımızı yok etmekle uğraşmayız, onları değiştiririz. “, “Biz zoraki boyun eğilmesinden hoşlanmayız. Bize özgür iradenle teslim olmalısın. Biz, sapkınları bize direndikleri sürece asla yok etmeyiz. Öldürmeden önce bizden biri yaparız. Biz beyni tuzla buz etmeden önce kusursuz bir hale getiririz. “ , ” Tanrı, iktidardır.”,” Birey ancak birey olmaktan çıktığı ölçüde iktidara sahip olabilir. İktidar hükmetmektir. Bedenlere hükmetmek ama en çok zihinlere hükmetmek.”, “bizim yarattığımız dünya korku, ihanet ve azap dolu bir dünya, ezmenin ve ezilmenin dünyası…”,  “özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir.”

Partiye bağlı bakanlıklar; Varlık Bakanlığı, Gerçek Bakanlığı, Sevgi Bakanlığı, Barış Bakanlığı. Varlık bakanlığı, halkı yoksulluğa maruz bırakmakta ancak insanların yaşam kalitesinin yüksek olduğu propagandası yapmaktadır. Gerçek Bakanlığı, basını, iletişimi elinde tutmakta, ülkedeki haberleri sürekli yanlış göstermekte, geçmişe ait ne varsa silip iktidarın istediği şekilde yeniden şekillendirmektedir. Sevgi Bakanlığı, sisteme başkaldıranları öldürmekte ve iktidara tehdit oluşturan bireyleri işkence, beyin yıkama ile istedikleri şekle sokan zulüm ve dikte kurumudur. Barış Bakanlığı, iç ve dış savaşları yönetmektedir.  Okyanusya’yı yönetmekte olan bakanlıkların adında bile çiftdüşüne rastlanılmaktadır: Barış Bakanlığı savaşın, Gerçek Bakanlığı yalanların, Sevgi Bakanlığı nefretin, Varlık Bakanlığı ise yokluğun bakanlığıdır. Çünkü iktidar ancak çelişkilerin uzlaştırılmasıyla sonsuza kadar korunabilir.

Okyanusya da sürekli savaş hali mevcuttur. Reelde savaş yoktur ve iktidar eliyle oluşturulmuştur. Savaşın temel amacı, genel yaşam düzeyini yükseltmeksizin üretim fazlasını eritmektir. Üretim fazlası halka dağıtıldığında, halkın refah seviyesi yükselecek ve bunun sonucun da insanlar bilinçlenecektir. Herkesin zenginleştiği ve bilinçlendiği bir toplum düzeninde iktidarın oluşturduğu sisteme insanlar ihtiyaç duymayacak ve sorgulamaya, öğrenmeye, özgürlük için çabalamaya başlayacaktır. Kısaca sürekli savaş hali iktidarın varlığını güçlendirmekte, iktidar savaş aracılığı ile üretim fazlasını eriterek insanların refah seviyesine ulaşmasını engellemekte, toplumdaki hiyerarşi korunabilmektedir. Savaş, tüketim mallarının fazlasını eritmekle kalmaz, aynı zamanda hiyerarşik bir toplumun istediği zihinsel ortamın korunmasına destek olur. Savaşın bir diğer amacı da kaos ortamı yaratarak insanların psikolojik olarak iktidara ihtiyaç duyduğunu hissettirmektir. Ayrıca savaşın vermiş olduğu coşkuyla bireyler daha bağnaz, düşünmekten yoksun, kolayca manipüle edilebilecek kitleler haline getirilmektedir.

 

Romanda çok fazla “zafer” kelimesi(Zafer Konutları, Zafer Cini, Zafer Sigaraları) geçmektedir. Var olmayan savaşların kazananı olan iktidar “zafer” kelimesini günlük hayatta her yerde kullanarak insanlara unutturmamakta ve insanları manipüle etmektedir.

    

“Büyük Birader’in gözü üstünde”

İnsanların davranışları, konuşmaları, jest-mimikleri ..vs. çeşitli cihazlar( tele- ekran, madeni levha) ve düşünce polisleri aracılığı ile izlenmekte ve denetlenmektedir. Her an izlenilme hissi ile insanlar içgüdüsel olarak kendilerini kontrol etmektedirler. Bilincin bile isteye bastırılması söz konusudur. Duygularını gizlemek, aklından geçenlerin yüzüne yansımasını önlemek, herkes ne yaparsa onu yapmak içgüdüsel bir tepkidir. Bilinçaltı dahi her şeyi kontrol edilip yönlendirilmektedir. Özel hayat(mahremiyet) ortadan kaldırılmıştır. İktidar posterler, sloganlar, tele-ekran aracılığı ile görsel, işitsel… her yönden insanlara kendini hatırlatarak baskı uygulamakta ve yönetimi kolaylaştırmaktadır. 1984’te anlatılan toplum düzeni, bir “büyük gözaltı”dır.

Daha önce panopticon üzerine konuşmuştuk. 1984’teki dünya panopticonun genişletilmiş versiyonudur. Günümüzde panopticonun teknoloji ile buluştuğu bir dönemde yaşıyoruz. Bauman “süper panopticon” ifadesi ile bugünkü sosyal medya ortamını öngörmüştür.

1984’te Aile, arkadaşlık, güven, aşk, sevgi, aidiyet…kavramları yok edilmektedir. Cinsellik yasaktır. Aile üyeleri arası duygusal bağ yasaktır. Partinin amacı partiye bağlılık dışında olabilecek tüm bağları koparmak ve insansal dürtüleri ve zevkleri tamamen yok etmektir. Evlilik partinin seçtiği kişi ve onayı ile olmaktadır. Evliliğin temel amacı nüfusu dengede tutmak ve partiye hizmet edecek üye yetiştirmektir. Aile kavramı yok edilmiş ama liderlerine “Büyük Birader” demektedirler. Burada insanların aileleri ile kuramadığı duygusal bağı, parti ile kurması amaçlanmıştır. “Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir.”

Tüm insanların doğasında adapte olabilme yetisi mevcuttur. Ne kadar kötü şartlar içerisinde yaşarsa yaşasın bir süre sonra alışmaktadırlar. İktidar tarih boyunca insanların bu özelliğini kullanarak insanları, sistemin içinde olmaya zorlamıştır. Sistemin dışına çıkmak isteyenleri ise ötekileştirmiştir. Bir süre sonra insanlar zorla dayatılan sistemi öyle bir benimsemiştir ki sevmeye dahi başlamıştır.  Bu durumu 1984’te sistemin tüm olumsuzluğuna alıştırılmış ve sisteme tapar duruma gelmiş insan topluluğunda görmekteyiz.

Dil ve tarih bir toplumu ayakta tutan en önemli unsurlardır. Bir toplumu yok etmenin yöntemi dilini ve tarihini unutturmaktadır. 1984’te bu ikisi üzerinde fazlaca durulmaktadır. Geçmişini bilmeyen geleceğinin de yönlendiremez. 

İktidar, toplumun bireysel mücadelelerini ve uğraşlarını yok ederek tek amaçlarının parti olmasını sağlamaktadır. İktidar, çeşitli yöntemler ile toplumun zihnini eğiterek, zihni derin düşünme konusunda isteksiz ve yeteneksiz kılmaktadır. Makinenin dişlileri, organizmanın hücreleri konumunda olan insanlar, insanlıktan soyutlanmış ve değersizleştirilmiştir.

       

İktidar, sisteme tehlike arz eden insanları tüm halkın gözleri önünde idam ederek o anda tüm halkın bilincine ve özgürlüğüne darbe vurmaktadır.

 

İktidar kendi yaratmış olduğu düşman(Kardeşlik Hareketi Örgütü ve Goldstein) ile insanın içindeki (iktidara ve sisteme karşı olan)nefreti yönlendirmesini sağlamaktadır. Bu yönlendirme çeşitli nefret söylemleri(nefret haftası, iki dakika nefret) idam saheleri aracılığı ile olmaktadır.

  

İktidar, bireyin tüm seçimlerini, özgür iradesini elinden almıştır. Bireyin aidiyet duygusunu yok etmiş, yalnızlaştırmış ve kendine yabancılaştırmıştı. İktidar bilinçli bir biçimde özgürlüksüz ve eşitsizliği sürekli kılmayı hedeflemektedir. Amacı, ilerlemeyi durdurmak ve tarihi kendi seçtiği bir anda dondurmaktır. 1984’teki dünyada insanlar tektipleştirilmiş, insani duyguları alınmış kuklalardır.. Farklılıkların yok edildiği aynılıkların hüküm sürdüğü toplum iktidarın arzuladığı bir topluluktur.  

 

Tüm bu düzenin bir kandırmaca olması, medyanın zihin kontrol gücü ve gerçeğin halka izletilen beyin uyuşturucu propaganda ile ört pas edilmesi bize günümüz dünyasında var olan durumu tüm çıplaklığı ile gösteriyor.

1984’teki dünyayı günümüzde yaşamaktayız: Telefonumuza yüklediğimiz çeşitli uygulamalar aracılığı ile bile sürekli izleniyor olmamız ve mahremiyetin ortadan kalkması, elit kesim tarafından kamuoyunun yönlendirilmesi, sosyal medya aracılığı ile gerçek olmayan haberlerin kitlelere ulaşması, görünenin ardında yatan gerçeğe asla ulaşamamamız, düşündüklerimizi özgürce paylaşamamamız… Teknoloji, sosyal medya vb. özgürlüğümüzün celladı misali özgürlüğümüzü yavaş yavaş yok etmektedir. Gerçek adı altında yalanı, sevgi adı altında şiddeti, varlık adı altında yokluğu, barış adı altında savaşı yaşıyoruz. Her şey bir yanılsamadan ibaret. Görünürde özgür olarak görünsek te düşünceden yoksunlaştırılmış, hissizleştirilmiş, insani olan duygulardan uzaklaştırılmış içi boşaltılmış bedenleriz.

İnsanlar fanatizmin etkisi ile bir nevi “çiftdüşün” tekniği uygulayarak gözlerinin gördüklerini bertaraf ediyorlar. Karşılarındaki kişiyi zihinlerinde haklı çıkarabilmek için her türlü uğraşı veriyorlar. Fanatizmin insanlık için ne kadar tehlikeli olduğunu görmekteyiz. İktidarı tanrılaştırmak, körü körüne bağlanmak kendi benliklerinin küllerini savurmaktan ibaret.

İktidarın insanlara dayattığı her şeyi düşünce süzgecinden geçirmeden kabul etmek gelecekteki özgürlüğünden çalmaktır. İktidarın ideolojisi toplumun ideolojisiymişçesine öyle bir benimsetiliyor ki kendi benliklerini yok oluşunu fark etmiyorlar bile.

Descartes’in Düşünüyorum, öyleyse varım. Varım; çünkü düşünüyorum, şüphe ediyorum. sözü bize çoğu şeyi kanıtlıyor. Düşündüğümüz sürece varız, düşünme yetimizi kaybettiğimiz an nefes alan bir ölüde ibaretiz.

Özgürlüğün, mahremiyetin… vb. düşüncelerimizin sadece bize ait olduğu bir dünya istiyorsak tüm manipülasyonlardan, baskılardan kurtulmalıyız.

Umarım yazımdan memnun kalmışsınızdır. Tekrar görüşene dek özgür kalın.

 

Sosyolog Nazmiye KIRIK

 


Kaynakça

*Orwell, George, “1984”, Can Sanat Yayınları, 44.Baskı, İstanbul, 2014 (çev. Celâl Üster)

*Görsel 1: @HiStoryteller_(twitter)

*Görsel 3:@russellbart(twitter)

*Görsel 4: @bigbro.ther1984(ınstagram)

*Görsel 5: @cumblus(twitter)

*Görsel 6: @Ordinarymerica7(twitter)

*Görsel 7: @oddicial_designoddities(ınstagram)

*Görsel 8: @Marjinal_Fikir(twitter)

*Görsel 9: @3785dmrc(twitter)

*Görsel 10: @ neyestanimana(ınstagram)

25-07-2021