Dans Sosyolojisi
Merhaba sevgili okuyucular.
Beden sosyolojisinin (“Bedenini Modern Çağa Hapseden Kadın” ve “Dövme Sosyolojisi” konularında beden üzerine konuşmuştuk) bir parçası olan bu yazımda sizlere “dans” kavramından; dansın sınıflandırılmasından; dansın tarih sahnesine çıkışından; büyüsel danstan; halk dansından; dansın toplum, sanat ve kültürle ilişkisinden; dansın evrenselliğinden; dans ve iletişimden; dans-beden-mekan ilişkisinden… vb. konulardan bahsedeceğim.
“Dans nedir?” sorusunun kesinleşmiş net bir yanıtı yoktur. Dansın ne olduğu ile ilgili görüşler incelendiğinde bir kavram, bir davranış, bir sanat dalı, toplumsal bir eylem, iletişim biçimi… olarak tanımlandığı görülmektedir.
Dansın tanımı: -“insanın gövdesini belirli zaman ve mekânda kültürel olarak belirlenmiş özel hareket, yapı ve anlam sistemi içinde kullanmasıdır.”
-Ayyıldız’a göre dans; “insanın kendi duygu ve düşüncelerini anlatabilmesi ve toplumla bir iletişim kurabilmesi için anlamlı hareketler topluluğunun, meydana getirdiği estetik ve ritmik özelliğe sahip bir yaratıcılığın sonucu olan fiziksel ve duygusal davranıştır.”
Dansın Sınıflandırılması:
Dinsel danslar: Dans tanrıya olan sevgiyi göstermenin ve ona ulaşarak onunla bütünleşebilmenin en temel yolu kabul edilmiştir.
Geleneksel danslar: Bir toplumun kültürel yaşamından yola çıkılarak oluşturulmuş ve anlam yükü ile hikâyesi olan danslardır. Bu dansların taşıdığı değer toplumun sosyal yapısıyla yakından alakalıdır.
Taklide dayalı danslar: Taklit dansları bir etkilenme, bir hayranlık ve alınan bir ilhamdan dolayı insanların doğayı ve doğada bulunan nesneleri taklit etmeleri sonucu doğan ve aynı zamanda da bedensel bir anlatım özelliğine sahip danslardır.
Sosyal danslar: Sosyal dansların oluşmasının en önemli etkeni insanların dans etmeye duydukları kişisel gereksinimdir. Sosyal danslar, toplumda sosyalleşmeyi ve toplumsal iletişimi sağlama işlevi görürler.
Sanatsal danslar: Sanatsal danslar geleneksel danslardan esinlenilerek koreograflar tarafından geliştirilmiş yaratıya dayalı dans türleridir.
Dansın Tarihi:
“Tarih geçen her saniyede gözden kaybolan bir şey değildir. Kendini şimdiki zamanda; kuvvetli bir yokluk, bir dizi referans, işaret ve güç çizgisi olarak ortaya koyar. Tüm bunlar, sahne üstündeki bedene de yansımakta ve dansın durduğu zemini tanımlamaktadır.”(André Lepecki)
Kesinliği olmamakla birlikte, genellikle dansın tarihi insanlığın doğuşuyla başlatılmaktadır. Günlük yaşamlarını sürdüren insanoğlu avlanırken, doğum ve ölüm gibi kutsal saydıkları dönemlerde; doğayla, doğadaki canlılarla, birbirleriyle mücadele ederken düşüncelerini, beklentilerini, isteklerini anlatmada önce hareketin ve ritmin ahenginden faydalanmışlardır. Bu birleşim dansı doğurmuş; sonra müziğin, ezginin katılımıyla dans birçok dili içinde barındıran bir iletişim aracına dönüşmüştür.
İlk insanlar önceleri kendi başlarına, içgüdülerine uyarak dans etmişlerdir. Yinelenen ritmik hareketlerin, doğaüstü duygular çağrıştıran güçlü etkileri olduğunu fark etmişlerdir. Dansta profesyonelleşmenin başlaması danstaki dini etkinin kaybolmasına neden olmuştur. Ortaçağda, halk içinde genellikle soyluların dans ettiği görülmektedir. Kilisenin dansları yasaklaması, yapılan dansların dinsel içerikten yoksun olmasına yol açmıştır. Dans, sadece şenlik ve gösteri ögelerini taşır hale gelmiştir. Dans ve dinin ayrışması, insanlara dinin dışında alternatif topluma katılım alanı sağlamıştır. Yeniçağda, saray soylularının yanı sıra burjuvazinin oluşmasıyla birlikte danslar saraylardan, büyük toplantı salonlarına geçmiştir. Özellikle Fransız devrimi sonrasında sosyete dansları oluşmaya başlamıştır. Dans ortaya çıkışından sonra, içinde bulunduğu kültüre göre şekillenip, çeşitli dans kolları oluşturarak, dünyada gelişimine devam etmiştir. Dans insanın ve toplumun bir parçası olduğu için toplumun geçtiği tüm değişim ve dönüşüm evrelerinde geçmiştir.
Dans, kökeni bakımından dini niteliklidir. O dönemlerde insanlar çevresini, doğayı dinsel bir biçimde açıklamakta ve dansı, yaşadıklarını anlatmak için bir araç olarak kullanmaktaydı. Bu yüzden edilen danslar da ayin niteliği taşımaktaydı. Normal koşullar altında hükmedemediği güçleri, kendi iradesine boyun eğdirmek ve gücünün yetmediği olaylara hakim olabilmek isteyen ilkel insan, isteklerini somutlaştırmaya yönelik beden hareketleri yapmaya başlamıştır. Bu hareketlerin bir araya gelmesinden doğan dans, insanın dünyasıyla onun dışındaki evren arasında ilişki kurma amacına yönelik büyük bir törendir. İnsanlar zaman geçtikçe dansın ritmine kapılıp bunu kendisi için yapma eğilimine girmiştir. Bu sebeple, dansın ritüel olmaktan çıkıp, bir eğlence aracına dönüşmüştür.
Chujoy, ‘’Etnik Dans’’ adlı çalışmasında dansın ortaya çıkışını insanlığın ortaya çıkışıyla ilişkilendirerek açıklamaktadır. İlk insanların, birbirleriyle iletişim kurma güdüsüyle geliştirdikleri beden hareketlerinin ürünü olarak dansı yarattıklarını iddia eder. Chujoy, ilk insanlar çözemedikleri olaylar karşısında ifade edebilecek bir iletişim aracına sahip olmadıkları için yaşadıklarını diğer insanlara aktarmada çeşitli beden hareketleri kullandıklarını belirtmektedir.
Türkiye’de dansın kökeni, halk oyunlarına dayanmaktadır. Anadolu’nun üzerinde, yüzyıllardır büyük medeniyetlerin kurulmuş olması, doğu ve batı kültürlerinin geçişini sağlayan bir köprü durumunda olması, zengin kültürel yapıya sahip olmasını sağlamıştır. Dans, Osmanlı’dan günümüze gelen modernleşme sürecidir. Çengi ve köçek oynatan bir toplumdan vals yapan bir topluma geçiş yaşanmıştır. Bu durum eğlence kültürünü baştan aşağı değiştirmiştir. Osmanlı da insanlar başkalarının danslarıyla eğlenirdi, Cumhuriyet döneminde ise insanlar dansa bizzat katılım sağlamıştır.
Büyüsel Dans:
Dans ilkel ritüellerin vazgeçilmez unsurlarından biri olmuş ve toplulukların belirlediği kalıplar, kurallar çerçevesinde gelişmiştir. İlkel dans, dinsel ve büyüsel karakter taşımaktadır.
Koçkar’a göre: İlkel insan algılayabildiği ölçüde kendine nedensellik yaratır. Algılayamadığı olayları doğaüstü nedenlerle açıklamaya çalışır. Böylece insan bilincinin soyutlama yeteneği gelişir. Kendine kutsal varlıklar oluşturur. Ardından tapınmalar, ayin ve büyüler gibi ritüel törenler oluşur. İlk dans bu törenlerde sosyal ve ekonomik olayların, doğa olaylarının, ruhsal-dinsel olayların gerçekten soyutlanarak hareket ve ritimle anlatılması sonucu doğmuştur. Tarih boyunca sosyal gereksinimler dans formatıyla yansıtılmıştır. Dans ilk insanlar için; korkuları yenme, güç kazanma, saygı gösterme, bereket sağlama, ergenliğe geçiş, evlenme, ölüm, doğum, yeniden diriliş gibi geçiş dönemlerinde kutlama ve kutsama aracı olarak çeşitli işlevleri yerine getirmiştir. Dans ilk insanlar için anlaşmakta çektikleri güçlüğe buldukları ilk çözümdür.
Andrews’a göre; büyüsel dans insanlığımızı aşmanın bir aracıdır. Daha alt düzeylerdeki duyguları ve enerjileri canlandırıp onları dansla yönlendirerek, otomatikleşmiş tepkiler üzerinde kontrol sağlanmaktır. Büyüsel dans canlılığımızı ateşlendiren bir sanattır. Hepimizin içinde evrenin enerjileri vardır. Kutsal dans, bunları canlandırmanın ve bilincimizin en derin düzeylerinin dışarıya ifade edilmesinin bir aracısı olmuştur.
Halk Dansları:
Halk Dansları, halka ait olan ya da halkın benimsediği oyun türüdür. Belli bir bölgede, belli bir yerleşim yerinde yaşayan kişi veya kişilerin bir müzik veya bir ritim eşliğinde yaptıkları vücut hareketleridir. Halk dansları tanımlanmaya çalışılan halkın yaşam biçiminden, doğumundan ölümüne kadar olan yaşamının her döneminde yarattığı maddi ve manevi öğelerden kaynaklanmaktadır. Halk danslarının oluşumu iki açıdan ele alınabilir; insan-insan ilişkileri ve insan-doğa ilişkileri. İnsanın kendisiyle ve doğayla olan ilişkileri halk danslarında belirgin bir biçimde görülür. Toplum yapısı, sosyo-ekonomik durum, doğa ve iklim koşullarındaki farklılık halk danslarında farklılığa neden olur.
Tarihin ilk çağlarında dille anlatımın olmadığı dönemlerde insanlar kendilerini bedensel hareketlerle ifade etmişlerdir. Bu hem içgüdüsel hem de evrensel bir olgudur. Çünkü dansın dili, tüm insanlar tarafından anlaşılan evrensel bir dildir. Zaman içerisinde gelişen ve bir takım değişikliklere uğrayan dansın en eski çeşidi de halk oyunlarıdır. Yüzyıllar boyu insanlıkla birlikte gelişip değişen dans kavramı, bir ulusun tanımlanmasında folklorik temel verilerden biri olarak milli bir kimlik kazanıp halkoyunlarına dönüşmüştür. Diğer ülkelerde karakter dans da denilen, ulusların halk oyunları; kendi özelliklerini yansıtan, her ülkenin kendine özgü danslarıdır. Halkoyunları bir toplumun geleneksel yaşamına ait olguların görünümlerini veren bir ayna gibidir. Oyunlarını seyretmekle toplumların inanışları ve toplumsal gelenekleri hakkında oldukça doğru bilgiler elde edilebilir.
Toplumsal gelişim açısından, özellikle halk danslarının: İnsanların duygularında ortak bir anlam, düşüncelerinde milli bir şuur meydana getirmesi, toplum dayanışmasını ve kaynaşmasını sağlaması; farklı din, dil ve ırktan gelen insanları bile bir araya getiren önemli bir sosyalleşme aracı olduğu sonucuna varılmıştır.
Türklerde halk oyunlarının doğuşu ise, Orta Asya’ya kadar uzanmaktadır. Geleneksel Türk halk danslarının oluşmasına neden olan dört ana evre bulunmaktadır. Bu evreler: Orta Asya kültürü, İslami kültür, Anadolu kültürü ve Avrupa kültürüdür. Tarihte ilk Türk uygarlıklarının günümüze uzanan belgelerinden, dansa büyük ilgi duydukları ve önem verdikleri anlaşılmaktadır. Anadolu’da yasayan Türk Uygarlıklarında da Asya’dan getirilen geniş kültür birikimlerine ve eski Anadolu uygarlıklarının kültür ürünlerinin sentezi ile oluşan halk oyunlarına rastlanmaktadır. Türklerde oyunlar savaş araçlarıyla, kılıçlarla, mumlarla, kutsal sayılan araçlar ile kutsal amaçlar için yapılırdı. Günümüz halk oyunlarında da bunların kalıntıları bulunmaktadır.
Dans; toplum, sanat, kültür, evrensellik:
Dans, varoluşu itibariyle, insanlığın ilk dönemlerinden günümüze kadar süregelen bir eylemdir. İlk insanlar dansı hayatlarının her anında bir kurtarıcı gibi bedenlerinde var etmişlerdir. Doğayla bütünleşen ilk insanlar doğal yaşamın parçası olan bedenlerini doğaya ve topluma uyum sağlamak için bir araç gibi kullanmışlardır. Bu şekilde dans, toplumsal katılım ve iletişimin en önemli araçlarından biri haline gelmiştir. Dans; sözlü olmayan, harekete dayalı, sembolik bir iletişim biçimidir, aynı zamanda benzersiz bir sosyal etkileşim aracıdır.
Dans, ilk insandan günümüze, insanların birbirleriyle dolaysız ve doğrudan ilişki kurabildikleri bir sanat dalıdır. Dans, geçmişten bugüne gelen en eski sanat dallarından biridir. Canlandırılmış bir sanat şeklidir, sanatın görsel yanını oluşturmaktadır. Dans, diğer pek çok sanat türü gibi yüzyıllardır insan duygu ve düşüncelerini ortaya koyarken kültürel kodlarla biçimlenmiştir.
Dansın kullanım şekli toplumlara göre değişiklik göstermektedir. Yaşamın içerisindeki tüm motifler dansa dönüşebilir. Dansı besleyen en önemli etken kültürdür. İnsanlar dans yoluyla geçmişle bugün, bugünle gelecek arasında köprü kurarlar. Dans kültürle şekillenir ama aynı zamanda şekillendiği kültürün taşıyıcısıdır. Dans bir nevi toplumsal yaşayışın, çeşitli ritüellerin, kimlik oluşumunun kısacası toplumsal kültürün bir yansımasıdır. Burton’un da belirttiği gibi, “Dans, kültürel bir kostümdür.” ve milletlerin kültürlerini yansıtır.
Dans farklı ve özgün göstergeler sistemidir. Dans kendine özgü yöntem ve araçlarla çalışan ses, söz, hareket temelindeki gösterimlerdir. Dans kültürel sembollerle yaratılmaktadır. Toplumlar arası iletişim bu semboller aracılığı ile gerçekleşmektedir.
Deidre Sklar, hareketin kültürel bilgiyi bedenselleştirdiği önermesine dayanarak; hareket performansını sadece görsel bir gösteri olarak değil, kültürel öğrenmeye dayanan kinestetik, kavramsal ve duygusal bir deneyim olarak ele almaktadır. Başka kültürlerin dansını ederken; Sklar’ın ifadesiyle, başkalarının bedeninde hareket halindeymiş hissi vermektedir.
Buckland; antropolojik dans ve hareket sistemleri analizlerinin temelinde, dansın kültürel olarak inşa edilmiş bir insan etkinliği olduğu fikrinin yer aldığına dikkat çekmektedir. Buckland; dansın toplumsal bir üretim biçimi olarak değerlendirildiğini ifade etmektedir.
Paul Spencer; dansı toplum içindeki iktidar ilişkilerini yansıtan, ticari, politik ve toplumsal anlamı bulunan bir kavram olarak değerlendirmektedir. Spencer, dansçıların siyasal denetim, toplum içi örgütlenme, toplumsal ahlak ve değerler gibi toplumun en önemli sorunlarına gösterilerinde değinebildiğini, bunu kimi zaman bilinçli, kimi zamanda doğal yollarla sanatlarına yansıtarak gerçekleştirdiklerini dile getirmektedir.
Toplumların ortak değerlerinden biri olan dans sergilendiğinde; sınıf, dil, din, ırk ayrımlarını ortadan kaldırabilen güçlü bir araçtır. Dansın farklı coğrafya ve kültürlerde, farklı uygulama biçimleriyle görülüyor olması, onun evrenselliğini ve tüm zamanların ötesinde oluşunu işaret etmektedir. Dans, herkese hitap edebilen evrensel bir dildir. Dansın tüm unsurlarıyla insanı saran, etkisi altına alan gizemli ve bir o kadar da renkli bir yapısı vardır. Hangi millete, hangi kültüre ait olursa olsun, dansın insanlar üzerinde oldukça derin bir etkisi vardır.
Dans ve İletişim:
Paulson, dansı; “hissetmek, anlamak ve iletişim kurmak için hareketin araç olduğu bir sanat dalı” olarak tanımlamaktadır. Dara L. Philips, danstan: “Dans, sadece hareket yoluyla duyulabilen bir dili konuşur. Dansçılar zihinlerindeki düşüncelerle iletişim kurar; fikirlerini, bakış açılarını ve duygularını izleyicilerle ve birbirleriyle paylaşırlar.” şeklinde bahsetmektedir. Adrienne Lois Kaeppler, danstan: “Dans, genellikle müzikal sesle bazen bir şiirle, görsel hareketli ve estetik görünüşlerin birleştiği, kulağa ve göze hitap eden kompleks bir iletişim formudur.” şeklinde bahsetmektedir.
Dans, insanoğlunun duygu, düşünce, tecrübe ve bilgilerini ifade etmek için kullandığı en ilkel iletişim sanatıdır. Dans, insanların aralarındaki iletişimsizliğe buldukları ilk çözümdür. Dans kendine özgü kodlara ve araçlara sahiptir. Bu yönüyle başlı başına bir iletişim biçimidir.
Dans, sözün yetersiz kaldığı anlarda kullanılan bir iletişim aracıdır. Eskiden insanlar, istedikleri şeyleri, içgüdüsel olarak ve ritmik hareketlerle anlatırlardı. Bu nedenle dans, insanların birbirleri arasındaki iletişimini güçlendirerek, topluma katılımını sağlamayan bir araç olmuştur. Dansa bir iletişim aracı olarak baktığımızda, dans eden bedenin her salınımının yeni bir sözcüğe büründüğü ve izleyenin zihninde farklı anlatılar kurguladığı söylenebilir. Aslında bu iletişimin başlangıç noktası, koreograf ve dansçının hayatı, olay ve olguları yorumlama, anlamlandırma ve ifade etme çabası olarak görülebilir.
Dans, bedensel bir anlatımdır. İlk olarak insanoğlunun tanrısal güçlerden yardım beklentisi sonucu, tanrıyla iletişim aracı olarak kullanılmış; ilk çağın sonlarında bu ayinsel içeriğinden sıyrılarak, estetiğin ön plana çıktığı yeni bir olgu olarak rol almıştır. Bedenin sınırsız anlatım gücünü kullanarak, duygularını dile getiren insanoğlu, varoluşundan başlayarak, geçirdiği tüm aşamaların yansımalarını dansta ifade etmiştir. Dans; insan bedeninin dilidir, hareket yoluyla kurulan iletişimdir. Dans, bireyin bedeniyle iletişim kurması sonucu doğmuştur. Dans düşünsel yaratıcılığın bedensel anlatımıdır. Bedenle güçlenen bu anlatım, toplumsal yaşamın içinden çıkıp, yine toplum ve insana geri dönmektedir.
Dans anlatım gücünü bedensel kodlardan almaktadır ve bu yönüyle sözsüz iletişimin özelliklerini taşımaktadır. Dans ve dans ederken kullanılan kodlar insanın iç dünyasıyla ilgili bilgiler taşır. Sözle anlatılabilecek pek çok unsuru üstelik estetik bir biçimde tüm yönleriyle alıcıya iletir. Sözsüz iletiler kültüre göre biçimlenir. İnsanlar yaşadıklarını, ümit ettiklerini, duygularını, isteklerini bedenleri aracılığıyla görsel iletilere dönüştürürken içinde bulundukları kültürün kalıplarını kullanırlar. Bu kalıplar dansı millete özgü bir yapıya dönüştürür.
Dansın İletişim Kodları:
İnsanlar dansla korkularını, sevinçlerini, üzüntülerini, beklentilerini anlatırlar. Bu anlatımı bedenleriyle, jest ve mimikleriyle, giysileriyle, aksesuarlarıyla, kimi zaman yüzlerini ve bedenlerini boyayarak ama genellikle müzik ve ritim eşliğinde gerçekleştirirler.
Dans iletişim gibi kendine özgü araçlara sahiptir. Anlam aktarımı ve paylaşımı bu araçlar aracılığıyla yapılır. Dansın en önemli aktarım aracı bedendir. Birey beden aracılığı ile vermek istediği mesajı iletmektedir. Bu iletim sırasında çeşitli yardımcı araçlar devreye girer. Giysiler, aksesuarlar, nidalar, hareketler iletilerin aktarılmasında yardımcı rol oynarlar.
- Beden/ Yüz / Makyaj: Günlük iletişimde ve eski inanışlarda parmakların çok önemli yeri vardır; danslarda el ve parmak hareketleri sıklıkla kullanılır. Yaş, savaş, bayram ve geçiş ritüelleri sırasında bedeni boyama âdetinin temelinde büyüsel ve dinsel motifler yatar; boyalı bedenleriyle müzik, totem ve büyülü nesneler eşliğinde dans ederler. Beden, kültür tarafından biçimlendirilerek kültürlerin kendilerini diğer kültürlerden ayırdıkları bir sınır görevi görür. Beden gelenekler, görenekler, inançlar, değer yargıları, söylemler ve ritüeller aracılığı ile biçimlenir. Kısaca farklı kültürler, farklı bedenler ve farklı davranış şekilleri üretmektedir.
-Hareket: Dansın tümü vücut hareketleridir ve hepimizin kendine has vücut hareketleri vardır. Hareketler dış kişiliği iç kişilikle birleştirir ve daha ilahi yönlerimizle aramızda köprü kurmaya yardımcı olur. Dans ve hareket evrenin doğasındandır. İnsan bedeni hareket için tasarlanmıştır.
-Ritim: Evrende her şey düzenli bir ahenk içerisindedir. Yani evrenin hareketi ritimdir. Ritim, hareketin sayılarla anlatımıdır. Dans; insanın yaratıcı düşünme gücünün, beden üzerinde işlenerek sunulmasıdır.
-Müzik: Dans, insanın zihinsel tasarımlarının beden ve zihin koordinasyonu içerisinde müzik ile uyumlu olarak harekete dönüştürülmesidir.
-Kostüm ve Aksesuar: İmge ve sembol görevi görür. Kullanılan her aracın, yapılan her hareketin oyuncunun ve izleyenin zihninde oluşturduğu bir görüntü vardır. Bu görüntü iletişimsel simge ve kodlar olarak algımızda yer bulur.
Dans; Beden ve Mekan:
Beden evrensel bir araçtır. Ancak kültürlerin bedene ve beden uzuvlarına verdikleri anlamlar, bedeni algılayış ve bedeni kullanış şekilleri farklılık gösterir. Bedenin örtünmesi ve bedene uygulanan pratikler bölgeler arasında bile farklılık gösterebilir. Bu farklılaşmanın nedeni Katharine Young’ın sözleriyle; “bedenin yalnızca kültürel olarak biçimlenmesinden dolayı değil, bedenin daha çok kültür içinde biçim alması, var olması ve yerleşmesinden dolayıdır.”.
Bedenimiz bizim toplumsal alandaki yerimizi belirler. Beden, ruhumuzun derinliklerini içerisinde barındırır. Dans ise soyut olan ruhumuzun, bedenimizdeki göstergesidir. Merleau-Ponty beden ve ruhu bir arada düşünür. Söz ve dil olmak üzere iki anlam bütünü üzerinden bedeni okur. Ona göre dans sözün akılda dogmasıyla, bedende dile gelmesiyle oluşur.
Dans, bedeni etkili kullanmayı ve beden hakimiyetini sağlama konusunda önemli bir araçtır. Birey bedenine hakim olduğu sürece dansı ile toplumda etki uyandırır. Dans, insan bedenine bir amaç doğrultusunda form ve ritim verilerek oluşturulan bir anlatım şeklidir. Kendi bedeni, dansçı için hem nesne hem de özne olabilmektedir.
Dansı oluşturan temel öğeler mekan, zaman ve insan bedenidir. Dans, hem görsel hem işitsel ritmi kullanan, bir zaman–mekan sanatıdır. Bedenimizin hareket alanları, mekanları oluşturur. Dansta beden ve mekan birlikteliği önemlidir. Birey, dans sayesinde, duygularını aktarabildiği daha yetkin bir bedene ve bu bedeni anlayabilecek bir mekana sahip olmaktadır.
İnsanlar pek çok gerekçeden ötürü dans etmektedirler. İnsanlar, müziğin ritmine kapılarak eğlenmek, dini ve kültürel ritüellerini gerçekleştirmek, kendini diğerlerinden ayırmak, kendini kanıtlamak, stres atmak ya da grupça eğlenmek… için dans etmektedirler. Dans etmek: Bireye özgüven, özsaygı, disiplin kazandırır; bireyin zihinsel gevşeme ve günün stresinden uzaklaşmasını sağlar; vücuttaki serotonin düzeyini yükseltir; yaratıcılığı geliştirir, kişiyi özgün kılar; bireyi kötü düşüncelerden arındırarak, ruhunu sakinleştirir; bireyin uyum ve empati becerilerini geliştirir; bireyleri sosyalleştirir. Bu durumun sosyolojik yansımaları ise iletişim kolaylığı, yaratıcılık ve toplumsal katılımdır. Dansla birlikte bireyin, bir gruba ait olma o gruba katılma ihtiyacı karşılanmaktadır ve toplumsal kimlik kazanmasını sağlamaktadır.
Tarih boyunca insanlar kendini ifade etmek için dansı kullanmıştır. Günümüzde de düşüncelerini özgürce ifade etmekten yoksun olan insanlar, ruhunu ve bedenini özgür kılmak için çözüm yolu olarak dansı seçmiştir. Dans aracılığı ile benliğini bulmaya ve özgürce düşüncesini ifade etmeye çalışmıştır. Dans çağımızdaki insanların sessiz çığlığıdır, dile getiremediklerinin dilidir.
Kısaca dans: Duygu aktarımıdır. Duyguların bedensel ifadesidir. Benlik sunumudur. Zaman–mekân sanatıdır. Performanstır. En ilkel iletişim sanatıdır. Sözsüz, harekete dayalı, sembolik bir iletişim biçimidir. Yaratıcı düşünme gücünün göstergesidir. Sözün akılda dogması, bedende dile gelmesidir. Bedensel simge ve kodlardır. Sosyalleşme aracıdır. Aidiyet geliştirmedir. Kimlik oluşturmadır. Milli bir kimliktir. Gelenektir. Tarihtir. Toplumsal kültürün bir yansımasıdır. Kendini ve toplumu ifade etme biçimidir. Kültürel bir kostümdür. Toplum içindeki iktidar ilişkilerinin yansımasıdır. İmge ve semboldür. Evrensel bir anlatım şeklidir. Sosyal gereksinimlerdir. Eğlencedir, mutluluktur, stres atmadır, özgüvendir, disiplindir, özgürlüktür...
Umarım yazımdan memnun kalmışsınızdır. Tekrar görüşene dek hoşça kalın.
Sosyolog Nazmiye KIRIK
Kaynakça
* ALTAY, Oğuz(2019), “Rekreatif Amaçlı Dans Faaliyetlerine Katılan Bireylerin Mutluluk Düzeylerinin Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisinin İncelenmesi”, Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Endüstrisi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Kayseri * HATİPOĞLU, Züleyha(2019), “İzmir’deki Arjantin Tango dansı Eğitmenlerinin ve Dansçılarının Dans Kavramına Yönelik Metaforik Algılarının Çözümlenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Manisa * KURT, Berna(2013), “Dans Tarihçiliği ve Dans Çalışmaları: Yaklaşımlar ve Tartışmalar “,Boğaziçi Üniversitesi Matbaası, İstanbul * ÖZTÜRK-YILMAZ GÜNTAY, Serdar- Gamze, (2017), “Bir İletişim Formu Olarak Dansın Film Anlatısına Etkisi: ‘Chıcago Örneği’ “ Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi * SÖNMEMİŞ, Gökçe(2021). “İletişim Aracı Olarak Dans: Ya da dans bir iletişim şekli midir?”. ARTS: Artuklu Sanat ve Beşeri Bilimler Dergisi, 5, ss. 100-117. * TERCAN, Ceren(2016),” Topluma Katılım Aracı Olarak Dans”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir * YANIK, Esin(2010) , “Dans ve İletişim” Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, ? *Görseller: -https://www.pexels.com/tr-tr/ (gustavo tabosa, ibadah mimpi, quang nguyen vinh, chait goli, ej agumbay, pixabay, joseph phillips, nishant aneja, cottonbro, rodnae productions)