
Argo ve Sefalet
Merhaba değerli okuyucular.
Bu yazımda; toplumun derinliklerine inecek ve sosyal bir yara olan argo ve sefalet konusunu ele alacağız.
“Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, tarihten kaçanların… Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil, şuursuzluğun. Biri günahları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan kement. Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dili hafızasını kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin.” (Cemil Meriç)
Bir ülkede, belirli bir ağız temel alınarak konuşulan ve yazılan kültür diline “ortak dil” denir. Dil ve kültür aracılığıyla insanlar; yaşadıkları bölge, temas ettikleri farklı kültürler, seçtikleri meslekler, dâhil oldukları sosyal gruplar nedeniyle yeni kazanımlar elde eder. Bu kazanımlar, dile de yansıyabilir ve bazen ana dilin yanında, hatta gölgesinde yeni bir anlaşma aracı olarak farklı bir dilin doğmasına sebep olabilir. Genel dilin, kapsamı dışında ortaya çıkmış olması bakımından bu tür dillere “özel dil” denmektedir.
Özel dili ikiye ayırabiliriz:
1. Belirli bir meslek veya alana ait kelimeleri kapsayan diller; tıp dili, hukuk dili, denizcilik dili gibi.
2. Yaptıkları iş, sahip oldukları alışkanlıklar, inançlar veya düşünceler nedeniyle genel toplumdan ayrılan sosyal gruplar, bütünlüklerini korumak, kendilerini gizlemek ve grup kimliklerini pekiştirmek amacıyla, yalnızca kendi mensuplarının anlayabileceği, ancak genel dilden tamamen farklı olmayan bir dil oluştururlar. Bu tür dile argo, jargon veya gizli dil gibi adlar verilmektedir.
Fransızca kökenli bir kelime olan “argo”, ilk kez 1628 yılında dilenci esnafının jargonunda geçen 'dilenci/argotier’ kelimesinde görülmektedir. Antoine Furetière'e göre 17. yüzyılın sonlarından itibaren 'dilencilerin ve hırsızların dili' anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Türk toplumunda ise argo, lisân-ı erâzil, lisân-ı hezele, külhanbeyi dili ve kayış dili gibi tabirlerle tanımlanmıştır.
Argonun oluşumu ve gelişiminde, toplumsal yaşam içindeki ortak deneyimler ile gezici zanaat esnafının çevresi etkili olmuştur. Argo, genellikle belirli bir sosyal gruba özgü olan ve sosyal, kültürel çıkarımlar içeren bir dildir. İçinde bulunduğu toplumun kültürünü yansıtan, toplumsal yaşama dair bilgiler barındıran ve bu yaşam içinde şekillenen söylemlerden oluşur. Dünya genelinde yaygın olarak kullanılan argo, toplumdan topluma farklılık gösteren bir iletişim biçimidir.
‘Genel dilin koynunda asalak bir kelime hazinesi’ olarak tanımlanan argonun açıkça belirlenmesi ve sınırlarının çizilmesi için Hulki Aktunç, argoyu alan argosu ve genel argo olmak üzere ikiye ayırır:
1.Alan argosu: Kendi sosyal çevresiyle sınırlı kalan, içinde bulundukları topluluğun geri kalan kesiminden ayrılmak isteyen ve yaşam biçimleri birbirine benzeyen kişiler tarafından oluşturulmuş ve benimsenmiş sözcükler ile deyimlerden oluşan konuşma biçimidir.
2.Genel argo: Alan argolarında kullanılan sözcük ve deyimlerin zaman içinde birikerek oluşturduğu geniş kelime hazinesi ve bu kelime hazinesine dayalı konuşma biçimidir.
Argo, halk arasında genellikle kaba dil, küfürlü kelime ve deyimler olarak algılanmaktadır; ancak bu tanımlamalar dil bilimi açısından oldukça yetersizdir. Argonun bu şekilde değerlendirilmesinin temel nedeni, genellikle toplumun alt tabakalarında konuşulan bir dil olmasıdır. Resmî bağlamda kullanımı hoş karşılanmasa da argo, rahatsız edicilik açısından küfürden çok daha hafif bir dil sapmasıdır. Küfür ise argodan farklı olarak; belirli bir gruba özgü olmaması, genellikle uzun bir tarihî arka plana sahip olması, süreklilik göstermesi ve anlam açısından belirli kültürel değerleriyle ilişkili olması gibi özelliklere sahiptir. Ayrıca, argo genellikle açık bir durumu örtbas ederken, küfür gizli olanı açığa çıkarmaktadır. (Moore)
Argonun en yaygın kullanıldığı alanlardan biri suç dünyasıdır ve en önemli işlevlerinden biri suçu gizlemektir. Victor Hugo'ya göre argo, suç ve sefaletle doğrudan bağlantılıdır. Ona göre argo, "aynı anda hem ulus hem diyalektiktir; yani hem ulusun hem de dilin içinde bir hırsızlıktır." Ayrıca argoyu, "küreğe mahkûm olmuş söz" olarak tanımlar.
Victor Hugo, eserlerinde argoya yer verdiği için eleştirilmiştir. Buna karşılık olarak şu sözleri dile getirmiştir: "Argo tiksinti vericidir! Evet. Peki, tiksinti ne zamandan beri araştırmayı dışlıyor? Hastalık ne zamandan beri doktoru kovuyor? Argoyu görmezden gelen bir düşünür; siğil vakasıyla ilgilenmeyen bir cerraha, dille ilgili bir konuyu incelemekte tereddüt eden bir dilbilimciye, insanlıkla ilgili bir olguyu araştırırken duraksayan bir filozofa benzer. Bilmeyenlere argonun bütünüyle edebî bir olgu ve toplumsal bir sonuç olduğunu söylememiz gerekir. Peki, argo tam olarak nedir? Argo, sefaletin dilidir." Victor Hugo'ya göre argoyu araştırmak, uygarlığa hizmet etmek anlamına gelir. Bir milletin veya bölgenin konuştuğu dil saygıya layıksa, sefaletin dili de incelenmeye ve özen gösterilmeye değerdir. Bu garip dilin derinlemesine incelenmesi, insanı düzenli toplum ile dışlanmış toplumun kesişim noktasına götürür.
Argo, içinde yaşadığı dili dilediğince kullanır; sözcükleri rastgele seçip atar, kısaltır ve kaba bir biçimde
değiştirir. Edebî açıdan, argo kadar ilginç ve üretken bir dil pek az bulunur. Bu, dil içinde bir dil; tehlikeli bir ur, içeriği bozulmuş bir aşıyla üretilmiş bir bitki, bir yabani ottur. Dili, tıpkı toprağı araştıran jeologlar gibi derinlemesine inceleyenler için argo, adeta bir alüvyon tabakası gibidir. Tüm sefillerin birleşerek inşa ettiği bir yeraltı anıtıdır; lanetlenmiş her ırk, her acı ve her yürek ona katkıda bulunur.
Her mesleğin, hatta toplumsal hiyerarşinin tüm basamaklarının ve her tür zekânın kendine özgü bir argosu vardır. Herkes, argo konuşur: “Acemi çaylağım” diyen resim hocası; “çırağım” diyen berber; “iskele, sancak” diyen tayfa; aşka “ateş” diyen akademi üyesi… Cebrin, tıbbın, botaniğin de argoları vardır. Ancak, argo kelimesini bu şekilde tanımlamak, herkesin kabul edeceği bir genelleme değildir. “Gerçek argo, sefaletin çirkin, endişe verici, sinsi, hain, zehirli, acımasız, aşağılık dilinden başka bir şey değildir.” (V. Hugo) Tüm alçalışların, tüm bahtsızlıkların uç noktalarında, ayaklanan ve mutlu olaylara, haklara karşı bazen kurnazlık, bazen de şiddet içeren vahşi ve acımasız bir savaşa giren son bir sefalet evresi vardır. Bu sefalet, toplumsal düzene kötülüğün iğneli sözleriyle ve suçun beklenmedik darbeleriyle saldırır. Bu savaşın ihtiyaçları doğrultusunda argo adı verilen bir mücadele dili oluşturulur.
Argo, kötü davranışlarda bulunmak üzere olan dilin kılık değiştirmesidir; kılık değiştirerek her türlü kötü rolü üstlenmeye hazır hale gelir. Her şeyi söylemek ve her şeyi gizlemek isteyen bir dilin temel özelliği, bolca imgeye sahip olmasıdır. Metafor, dalavere çevirmeye hazırlanan hırsızın, kaçmayı planlayan mahkûmun sığındığı bilmecedir. Hiçbir dil, argo kadar metafor içeremez. Bazen argo, aşama kaydettikçe sözcükler, vahşi ve ilkel anlamlarını kaybedip mecazi ifadelere dönüşür.
Felaket karanlıktır, suç daha da karanlıktır; bu iki karanlık bir araya gelerek argoyu oluşturur. Yağmurdan, geceden, açlıktan, suçtan, yalandan, adaletsizlikten, çıplaklıktan, soluksuz kalmalardan ve kıştan oluşan, tüyler ürpertici bir dildir. Argo, karanlıktakilerin dilidir. Karanlıktır çünkü yeraltında gerçekleşir. Bu dilin varlığında, düşünce en karanlık derinliklerde çırpınır, toplumsal felsefe en dokunaklı düşüncelere dalar. Düşünce, bu sabıkalı sözcüklerle dile gelmeyi adeta reddeder.
Bir sosyal grubun farklılığını veya orijinalitesini koruması ancak gizli kalmasıyla mümkündür. Bunu en iyi sağlayan vasıtalardan biri de argodur. Bu karanlık eylemler dünyasında sırlar saklanır. Sır bu sefiller için birliğin temel dayanağıdır. Sır açıklamak, bu vahşi topluluğun her üyesinden bir parça koparmaktır. Muhbir, adeta herkesten bir parça koparıp onunla beslenmektedir.
Yozlaşmanın dili olan argo çabuk yozlaşır. Ayrıca her zaman gizlenmeye çalıştığından, fark edilir edilmez kılık değiştirir. Bu yüzden argo, kasvetli ve hızlı bir tempo ile hiç durmadan değişip dönüşür. Bu dildeki tüm kelimeler, kendilerini kullananlar gibi sürekli bir kaçış halindedir. Sürekli değişim, argonun yasasıdır.
Suçlular için insanın düşüncesi, karanlığın düşüncesinden farklı değildir. Toplumu, kendilerini yok eden ölümcül bir güç olarak algılamaya alışmışlardır. Tutuklanan biri hastadır; mahkûm edilen biri ölüdür. Suçlunun iki başı vardır: Biri tüm yaşamı boyunca davranışlarını belirler, onu yönlendirir; diğeriyse öleceği gün omuzlarının üzerinde taşıdığı baştır. Üzerinde sadece yırtık pırtık giysiler, yüreğinde ise sadece günahlar kalan bir adam hem maddi hem de manevi alçalışı kapsayan “dilenci” sıfatını kazandığında suça hazırdır; iki yanı kederle ve kötülükle bilenmiş bir bıçağa benzer.
Argo krallığında düşüncenin, hatta şarkının, alayın ve tehdidin büründüğü tüm farklı şekiller, hepsi güçsüzlüğü ve bitmişliği temsil eder. Sefalet öfkeyi doğurur, öfke suçu doğurur ve refah içindeki sınıflar uyuklayıp körleşirken, yoksul sınıfların kini, bir köşede kederli ve kötü niyetli bir zihin ile toplumu incelemeye başlar.
İnsanlara doğru esen rüzgârla toplumların çöktüğüne çok kez tanık olunmuştur; tarih batıp giden halklar ve imparatorluklarla doludur. Eski uygarlıkların hastalıklarını bilmiyoruz, ancak kendi uygarlığımızın aksayan yanlarının farkındayız. Günümüz düşünürünün en önemli görevi, uygarlığın kalbini dinlemektir.
Her şeyden önce yoksul ve kederli kitleleri düşünmeliyiz. Onları yatıştırmak, aydınlatmak, sevmek, ufuklarını genişletmek, onlara her tür eğitim olanağı sağlamak, emeği sevdirmek, onları tembelliğe özendirmemek, evrensel hedef kavramını yüceltmek, bireyin yükünü hafifletmek, zenginliği sınırlamadan fakirliği sınırlamak, kamusal ve toplumsal çalışma alanları yaratmak, yoksullara ve düşkünlere uzatacak ellere sahip olmak; kolektif gücü herkese atölyeler, her yeteneğe göre okullar, her ilgi alanına göre laboratuvarlar açmak gibi büyük bir görev için kullanmak; ücretleri arttırmak, harcanan emekle kazancı ve arz-talep oranını belirlemek; toplumsal yapıda yoksullara ve cahillere daha fazla refah, daha fazla aydınlık ayırmak… İşte kardeşliğin, duyarlı ruhların, politikanın unutmaması gereken temel zorunluluklar.
Hayata yakından bakın. Öyle yaratılmıştır ki, her yanından cezalandırmanın varlığını hissederiz. İnsanlar aslında aydınlıktakiler ve karanlıktakiler olarak ikiye ayrılır. Peki, karanlıktaki insan ruhunun yardımına kimse gelmeyecek mi? Karanlıktakilerin sayısını azaltıp, aydınlıktakilerin sayısını çoğaltmak, işte hedef budur. Bu yüzden bilgi, bilim önemlidir; okumayı öğrenmek ise ışığı yakmaktır.
Düşünsel ve ahlaki gelişme, maddi refah düzeyinin artması kadar önemlidir. Bilgi başlangıçtır, düşünmek ilk zorunluluktur, gerçek tıpkı buğday gibi gıdadır. Toplumsal felsefe özü itibariyle bilime ve başarıya dayanır. Onun hedefi ve ulaşması gereken sonuç, çelişkileri inceleyerek öfkeyi yatıştırmak ve yaşamın her alanından nefreti çıkarmaktır. Bilginin ve bilgeliğin yokluğunda zihin söner. Açlıktan can çekişen bir bedenden daha da içler acısı bir şey varsa, o da aydınlık açlığından ölen bir ruhtur. İlerleme tüm gücüyle bu sorunu çözmeye çalışıyor. Düşüncelerin ilerlemesinde molaya, duraklamaya, dinlenmeye yer yoktur. İnsanlık yukarılara tırmandıkça, derinlerdeki tabakalar da doğal olarak sefaletten kurtulacaktır.
Umarım yazımdan memnun kalmışsınızdır. Tekrar görüşene dek aydınlıkta kalmanız dileğiyle.
Sosyolog Nazmiye KIRIK
Kaynakça
* GÜRSOY N.-SAĞOL Y. , Emine-Gülden(2016), “ARGO” Ka Kitap Yayınları, İstanbul (-ŞEN, Mesut(?)“Argo Kelimeleri Üzerine” Marmara Üniversitesi, İstanbul. -ÖZKAN, Nevzat(?) “Gizli Dil Olarak Argonun Fonksiyonu Üzerine”, Erciyes Üniversitesi, Kayseri.) *HUGO, Victor (2024), “ SEFİLLER” , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, II.Cilt:291-317 ss., İstanbul (Çeviren: Volkan Yalçıntoklu) * MERİÇ, Cemil (2017), “BU ÜLKE” İletişim Yayınları, 86 ss., İstanbul * AKAR, Ali (2014), “Türk Sözlükbiliminde Tanımsız Bir Alan: Sövgü Sözleri”, Dil Araştırmaları, Sayı:14, 27-33 ss., MUĞLA * YAMAN, Burcu,(2023), “Orhan Kemal’in 72. Koğuş Romanının İngilizce Çevirilerindeki Argo Söylemlerin Disiplinlerarası Bakış Açısıyla İncelenmesi”, söylem filoloji dergisi, Çeviribilim Özel Sayısı: 483-498 * MANGIR, Mediha(2011), “OSMAN CEMAL KAYGILI’NIN SÖZ VARLIĞINDA ARGO”, TÜBAR-XXX *Görseller: https://www.pexels.com/tr-tr/ (bob price, akingbola opeyemi, mart production)