Kan ve Emek
Eğer yaşamı kocaman tek bir organizma olarak kabul edersek, büyük olasılıkla, bu dev organizmanın kanı, emekten oluşurdu. Yani, bir organizma için yaşamsal değere sahip, onu besleyen ve dokularına besin ve oksijen taşıyan mucizevi bir organın rolünü üstlenirdi emek.
Emek gerçek anlamda yaşamımızdaki en lüks şeylerden biridir kanımca. İnsanın insana vermekten sıkça kaçındığı, verme konusunda çok seçici olduğu bir değerdir. Cimrilik sadece maddi konularda yapışmamıştır yakamıza. Emeğini sunmak konusunda da oldukça tutumludur insanoğlu.
Yine de, güç bulunur olmasına karşın, oldukça da ucuzdur insan emeği. İş veren inşaat malzemesini alır. İşçi, az bir ücret karşılığı, canını dişine takarak günde sekiz- on saatlik bir çalışmayla evi inşa eder. Ardından müşteri, evi satın alır ve ev onun olur. İş veren de, evi satın alan da memnundur. Asıl emek veren emekçi ise, cebinde az bir ücret ile oradan ayrılır. Yeni bir iş aramaya başlar.
Bu kadar zor bulunan bir değerin bu kadar ucuz olması, tuhaf bir tezattır. Kaldı ki, yaşam denen karmaşık yapı, emekçilerin, emektarların omuzları üzerinde yükselmektedir. Emek, yaşamın vazgeçilmezidir. "Emeksiz yemek olmaz" demiş atalarımız. Onlar da bu kutsal değerin farkındaymış demek ki.
Bir de emek vermeyenlere bakalım o zaman. Bir şeyleri emeği karşılığında elde eden kişiler elde ettiğinin değerini ne kadar bilirse, emek vermeden hazıra konanlar da bir o kadar değer bilemeyecektir. Emek veren, çaba harcayan, yaptığı işin meyvesini aldığında, onun ne zorluklarla ortaya getirileceğini bilir. Dolayısıyla da ona değer verir. Bir şeye değer verebilmek, değer bilebilmek ise, büyük bir erdemdir.
Emek, büyütür. Emek, güzelleştirir. Emek, iyi bir yolda, iyi niyetlerle harcandığında, ortaya muhakkak ki büyük ve güzel bir şey çıkacaktır. Ortaya çıkan da, kendisi için harcanan emeğin olumlu enerjisini içinde barındıracaktır. Öyle ya, emek bir enerji aktarımıdır. Emekçi, kendi canından, kendi kanından, kendi yaşam enerjisinden bir parçayı kopararak, ortaya getirmek istediği şeye onu bağışlayan kişidir. Dolayısıyla da,emek verilen şey daima, emek verenin bir parçasını içinde taşır. Ne güzel, değil mi?
Doğa da çalışanı ödüllendirmiştir. İnsan çalışarak yeni bir şey ortaya çıkardığında, veya bir görevi tamamladığında, vücudunda "dopamin" adı verilen "iyi hissetme hormonu" salınır. Siz bir şey başardığınızda vücudunuz dopamin salgılayarak kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Size tatmin duygusunu yaşatır.
Dünya üzerinde kutsallık taşıdığına inandığım kavramlardan biridir emek. En büyük emekçiler, annelerdir. Onlar, yavrularının daimi emekçileridir. Koca bir ömrü çocukları için çalışarak tamamlarlar. Ve uğrunda çabaladıkları, gözlerinin önünde büyüyüp geliştikçe belki de en büyük tatmin duygusunu yaşarlar. Bu da doğanın kadınlara bir armağanıdır diye düşünüyorum.
Ana baba olduğumuzda çocuklarımıza emeğin önemini öğretmek, onlara en büyük iyiliği yapmak olacaktır diye düşünmeden de edemiyorum. Yaşama ve elindekilere değer veren, değer bilen, vefalı ve kendi kendine yeten çocuklar yetiştirmek istiyorsak, bu konuyu es geçmememiz gerektiğine inanıyorum.
Öyleyse dileyelim ki biz de, bizden sonra gelecek nesillere kendi emeklerimizle inşa edeceğimiz adil ve temiz bir dünya bırakalım. İçtenlikle...