Yola Çıkmak
Gerçekten huzuru yakalayabilen insan, kendiyle barışık olan insandır. Kendimizle savaş halindeyken iç huzurunu bulabilmemiz, ancak bir ütopyadır.
Neden kendimizle savaşırız? Bunun sayısız nedeni vardır kuşkusuz. Ama genellikle de, bu düşmanlığın temelleri çocukluğumuzda atılmıştır içimize. Ailevi iç dengelerin bozuk olması, dengelerin hastalıklı ilişkiler üzerine kurulması, çeşitli travmalar, sevgisizlik, aşağılanma, beğenilmeme, çocukluğumuzda bizi kendimizi sevmemeye itebilir. Kendimizi sevmemek, kendimizden şüpheye düşmek, ömür boyu sürebilecek bir sorunlar silsilesini tetikleyecektir.
'Kendiyle barışık olmamak' diye nitelendirilen bu durum, mutsuz ve doyumsuz bireylerin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmaktadır ne yazık ki. Mutluluk, doyum, iç huzuru, sağlık göstergesi olarak kabul edilebilir. Sağlık, zihnin ve bedenin uyum içinde çalışarak dingin bir durumda olmalarıdır. Organların ve ruhun şikayet halinde olmamasıdır. Kendimizle barışık olmadığımızda, sürekli olarak kendimizle savaş verdiğimizden olsa gerek, zihnimiz ve bedenimiz sık sık şikayet halinde olacaktır.
Bu tür bir savaş, bireyin yaşam enerjisini kullanarak tüketecek, birey, yaşamın güzel yanlarına odaklanamayacak, tam tersine güzelliklerden uzaklaşacak, onları göremez, değerlendiremez bir duruma gelecektir.
Bu, otoimmün hastalıklara benzer. Otoimmün hastalıklarda vücut, kendi dokuları ile savaş halindedir. Kendi hücrelerine karşı antikor üretir. Onları bozar, yok eder.
Kendi ile barışık birey, sınırlarını bilir. Kapasitesinin farkındadır. Başarısız olduğu durumlarda ya çabalamayı sürdürür, ya da başarısızlığını kabullenir. Kendiyle savaşanlar ise, başarısızlığı kabul edemezler. Kendilerini her durumda yetersiz bulurlar. Mümkün olmayanı başarmak zorunda hissederler kendilerini. Ve başaramadıklarında yaşama küser, paniğe kapılır, kendilerini suçlar, utanca boğulurlar. Ne kadar yazıktır ki, kendi biricikliklerinin ve güzelliklerinin farkında olmaktan korkarlar. Depresyon ve intihar düşünceleri de kısmen bu durumlarının tetiklediği rahatsızlıklardır.
Kendileriyle ne yapacaklarını bilemezler. Kendilerine katlanamazlar. Kendilerini terk edip uzaklara gitmek isterler. Ki bu mümkün değildir.
Kendiyle barışık olanlar, kendilerini diğerlerinden ne daha üstün, ne de daha altta hissederler. Evrensel eşitliğin ayırdına varmışlardır. Kendimizle barış halinde değilsek eğer, kendi egomuzun, çevremizdeki diğer egolardan daha aşağıda olduğunu duyumsarız. Bu bizde korku ve kaygıya neden olur. Diğer egolardan çekinir, kaçarız. Yenilmekten, ezilmekten, aşağılanmaktan korkarız. Ve dolayısıyla, devamlı bir savunma ve alınganlık durumundayızdır. Yani, tıpkı masaldaki denizkızı gibi, attığımız her adımda, ayaklarımıza iğneler batmaktadır sanki. Adım atmaya korkar, ama bir yandan da yürümeyi arzularız. Bu çelişkili durum, iç dengelerimize, sanılandan daha fazla zarar verecektir.
Kendinle barışmak, kendini sevmek, kendini tanımakla mümkündür. Eğer bilinç altınıza kendinizin yetersiz ve kötü olduğu kazındıysa, ki bu bir virüs programa benzer, o programı oradan söküp atabilmek, zahmetli ve sıkıntılı bir yolculuğa çıkmayı gerektirir. Kişiliğinizi, algılarınızı ve yargılarınızı olumsuz biçimde şekillendiren, çarpıtan, yaşam enerjinizi amansızca soğurup kullanan bu virüs programı silebilmek kanımca mümkündür. Zaman ister lakin, çaba ister. Kendinizi bozup yeniden yapılandırmanızı gerektirir. Tıpkı yanlış kaynamış bir kemiği kırıp, tekrar düzgün kaynamasını sağlamaya benzer. Ne kadar zor ve ağrılı olsa da, yine de mümkündür. Ve buna değer. Çünkü iç huzurunu tadabilmek, yaşam coşkusunu yakalayabilmek, mutluluğu yaşayabilmek, gerçek anlamda bir şenliktir.
Bu yolculuğa çıkmaya hazır hissediyorsanız, hiç durmamanızı öneririm. Ben yıllar önce çıktım bu yola. Epey bir dibe vuruş yaşadıktan sonra, ışığı görmeye başladığıma inanıyorum. Bu yazıyı da 'insan dilerse, pek çok şeyi başarabilir' mesajını vermek adına yazıyorum. Azmin gücüne karşı pek az şey dayanabilir. Cesur olun, içten olun, istekli olun, göreceksiniz evren size gerçeğin kapılarını birer birer açacak. Ne mutlu yola çıkanlara...
Kaynakça
Fotoğraf: Olgu Kavalcıoğlu