Harabe

Harabe

A+ A-

Yeni bir şey keşfettiğinde bazı insanlar saplantılı hale gelirler. Ben de çoğu zaman böyleydim. Mesela, bir kitap okuduğumda eğer hoşuma gittiyse elimden düşmezdi haftalarca. Her yerinde notlar, altı çizili cümleler ve köşesi kıvrılmış sayfaları olurdu. Benim bir parçam, adeta yeni bir uzvum haline gelirdi..

Farklı bir yemek yediğimde midem bulanıp artık içindeki tüm baharatları ayırt edebildiğim zamana kadar yerdim. Sabah veya akşam olduğu fark etmiyordu. Bir dil mi öğrenmek istiyorum, önce tüm tarihini bilmem gerekiyordu. Nasıl ve nereden çıkmış, neden? Sonrasında öğrendiğim kelimelerle anagram oluşturmaya çalışırdım. Bilinçli olarak yaptığım bir şey değildi bu farkında bile olmazdım biri söyleyene kadar.

Şimdi de bu haldeydim. Kırmızı rengi benim için her tonunu çözmem gereken bir renkti. İlk ne zaman ve nasıl oluştu, kimler tarafından isimlendirildi ve nasıl yetişti…

Tanrı'nın fırçasını değdirdiği bir resimdi sanki, kandan elde ettiği boya tüpünü sanata çevirmişti. Yapmam gereken basitti, tanımalı, anlamalı ve bütün hücrelerimle varlığını kabul etmeliydim.

Hastalıklı değildim. Sadece merak doluydum. Güldüğünde gamzeleri ortaya çıkacak mı? Gözleri kısılıp, burnu kırışacak mı? Sinirliyken bağırır mı yoka sakin biri mi, üzgünken mimikleriyle belli eder mi veya tam tersi hiçbir şey olmamış gibi mi devam eder? Onu ne ağlatır, ne mutlu eder? En sevdiği korku filmi hangisi? İlk söylediği kelime, nefret ettiği çiçek, görünmez olmayı mı uçmayı mı dilerdi, resim çizmek mi yoksa fotoğraf çekmek mi?

Her şeyi bilmek istiyordum. Ruhumun kış kokan köşesine bahar getirecek kadar benimle olsun ve hep bir parçam olarak kalsın istiyordum. Şaşkındım çünkü bu ben değildim. Ama zihnim benimle aynı fikirde değildi belli ki. Çünkü her geçen dakika biraz daha sürükleniyordum boşluğa. Yeni keşfedilmiş karadeliğin görkemli renkleri tarafından etrafım sarılmıştı ama içerisi tam bir muammaydı.

Küçük bir bar taburesine oturmuş, çok sevgili bir abimin gölgeli görüntüsünü izlerken elimde yarısı dolu bir bardakla oynarken sormuştum, onsuz olanlar nasıl yaşıyorlar, diye.

'Bilmem, sevdiği olmayanlara sor. Benim gölgesinde dinlendiğim, kalbimi avuçlarında saklayan bir aşığım var. Göğsüne yatırıyor ve her şeyi unutuyorum.' diyerek beni tamamen duygusal boşluğa sürüklemişti.

Yaslandığım tezgâhta buruk ifadesinde kalmıştı gözlerim. Baktıkça ruhum kararıyor ve sanki kalbimle origami oynanıyordu. Tozlu raflarda, kısık ışıkta ve havasız dört duvar arasında nefeslerim kesiliyordu. Klostrofobim yoktu ama bir süre önce agorafobim olduğuna yemin edebilirdim.

Ona sormakla hata yaptığımı anladım zira kendisinin mezar taşı dikilmişti çoktan. Bana hiç senlik değilim diyordu. Ama ben, benliğimi kaybetmiştim zaten.


Kaynakça

fotoğraf: unplash

05-06-2023
Lahza Güz

Lahza Güz

Basım, Yayım Teknolojileri - Öğrenci

Biraz deli, kafadan üşütmüş ve aklı bozuk biriyim, tüm diğer iyi insanlar gibi.

 

benlahza@gmail.com

ben.lahza