Bir Varmış, Bir Yokmuş......

Bir Varmış, Bir Yokmuş......

A+ A-

Hangi kelimelerle ifade etmem gerektiğini hala bilemediğim bir felaketin üzerinden 1 aydan fazla zaman geçti… Biliyorum ki hepimizin içi paramparça, hepimizin, üzüntüsü, acısı, korkusu, yası, umudu, umutsuzluğu hem çok farklı hem de birebir aynı. Hepimiz farkındayız Türkiye bir deprem ülkesidir. Ne yazık ki bu gerçeği anlamak ve gereğini yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Depremler diğer birçok doğal afete nazaran yarattığı etki açısından çok korkutucu, doğal hadiselerdir. Yer altından gelen ve kontrol etme şansımızın olmadığı, şehirleri ve sosyal hayatı bir anda yerle bir eden bir afet olması nedeniyle insanlık tarafından tarih boyunca belki de en korkulan olay olmuştur. Çünkü çaresizlik, gerek önlemlerin alınmayışı, bireylerin zaman zaman kendi sorumluluklarını da yerine getirmeyişi açısından zorlayıcı bir afet niteliğindedir.

Depremler; bazı neden sonuç ilişkileri neticesinde gerçekleşmekle birlikte, zamanı geldiğinde kaçınılamaz olduklarını unutmamak durumunda olduğumuz olgulardır. Özellikle zamanla teknolojinin de katkılarıyla bazı toplumların, Türkiye’den daha riskli coğrafyalara sahip olmasına rağmen, toplumların bizim aksimize depremlerle birlikte yaşamayı öğrenebildiklerini ve daha az insani ve ekonomik kayıplarla bu afetlerin üstesinden geldiklerini biliyoruz.

Bunun yanı sıra, bilmeliyiz ki depremlerle ilgili sorunları konuşurken yüzeysel değil meseleyi gerçekçi bir zemine çekerek tartışmak ve yüzleşmek gerekmektedir. Afetlerle ilgili neler yapılabileceğini hızlıca öğrenmek ve uygulamaya geçirmek durumundayız. Bu açıdan geçirmiş olduğumuz ne yazık ki büyük kayıplara neden olan 11 ilimizdeki deprem felaketinin yarattığı ve gelecekte eğer önlem alınmazsa başka yerlerde yaratabileceği tahribatlar olabildiğince gündeme getirilmelidir.

Deprem kuşağında yaşayan toplumlar yani bizler yaşam alanlarının emniyetini sağlamak ve etkili politikaları geliştirmek ve uygulamak durumundayız. Nüfusunun ve ekonomik faaliyetlerinin büyük kısmı aktif deprem bölgelerinde bulunan Türkiye için konut politikası, inşaat faaliyetleri, yapı denetim düzenlemeleri ve kontrolleri açısından deprem gerçeğini bilmeli; en ciddi potansiyel risk olarak hayatımızda durduğunun farkına varmalıyız.

Bu kapsamda geliştirilen konut politikalarında biz mimarlara çok iş düştüğünün farkında olmalı, yanlış yapıldığını düşündüğümüz her konuda doğrusu ne ise ne pahasına olursa olsun harekete geçmeliyiz. Yaşanan felaketten sonra gördük ki yapılan binalar, uygulanan inşaat teknikleri, malzemeler, ustalar, mühendisler, mimarlar bir şeyler olması gerektiği gibi o “kurallara” uyulmadan yapıldığı için oldu. Bu bilinçle gelecekte atılacak olan her adımda bu gerçeği unutmamalı ve doğrusu neyse ona göre hareket etmeliyiz.

Planlanan yeni projeler ve konut faaliyetleri açısından her kesimden farklı öneriler sunulduğu da bir gerçektir. Bir taraftan müstakil evlere olan rağbet, diğer taraftan müstakil evlerin yapılmasında oluşabilecek arsa eksikliği, ekonomik konularda ülkenin sıkıntılı bir süreçle karşılaşacağı gibi düşünceler de çok sayıdadır.

Mesela depremin yaşandığı 11 ilde insanların çoğunluğu çok katlı binalar yerine müstakil evlerde yaşasaydı ne olurdu?

Evet müstakil evlerin deprem anında yüksek katlı apartman dairelerine nazaran daha güvenli ve korunaklı bir ortam sağlayabileceği konusunda görüşler var. Ayrıca Türkiye'nin, müstakil evlerin yaygın olduğu Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında nüfus yoğunluğunun çok daha az olduğu da bilinmektedir. Bunun yanında ülke ekonomisine zarar verebileceği, yeterli konut sayının yapılması için merkezlerden uzaklaşılması gerektiği, yeni yolların yapılması, bireylerin kendi özel araçlarıyla banliyölere gitmesi ve bunlardan kaynaklanan sorunların da oluşabileceği gibi görüşler de vardır.

Bu iki farklı görüşün ışığında; yeni kentsel ilkelerle şehirlerimizi tasarlamak, kentlerimizin rehabilitesini sağlamak, toplumları da dahil ederek yaşanabilir kentler, uygun fiyatlı konutlar, sağlıklı toplum, ekonomik üretkenlik, çevresel faydalar ve büyüme fırsatı gibi pek çok konuda olumlu faydalar sağlanabileceğini düşünmekteyim.


Kaynakça

1. Soylu,B., 2017. Deprem Sonrası Konut Politikaları: Türkiye Örneği (1992-2016), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

12-03-2023
Zeynep Kara Öztürk

Zeynep Kara Öztürk

Y. Mimar

1994 yılında Ankara’da doğan Zeynep Kara; eğitimini Arı Anadolu Lisesinde, üniversite eğitimini Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi; Mimarlık bölümünde dereceyle tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitimini ise burs ile kabul edildiği İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü Mimari Tasarım bölümünde tamamlamıştır. Lise yıllarından beri en büyük tutkusu olan sahnede olmak, tiyatro yapmak ve insanlarla paylaşım içinde olmak onu gerek Müjdat Gezen sanat akademisinde oyunlar sergilemesine, gerekse lise tiyatro gruplarıyla katıldığı yarışmalarla hep sahnede olma tutkusunun peşinden koşmasına sebep olmuştur. Seçmiş olduğu mimarlık eğitiminde güzel sanat disiplinleri ile iç içe okumuş; tasarlama, hayal etme ve bunu gerçekleştirebilme becerisi gibi disiplinleri deneyimlemesi onun hayatındaki en büyük heyecanı olmuştur. Hem hayal etme hem de hayallerini hayata geçirme isteğiyle tasarlamış olduğu yeni serüvenlerden birisi de burada yazmak ve yazılarını herkesle paylaşma tutkusudur.

zeyykaraa@gmail.com

Zeynep Kara