Suni Bir Beton Şehri Ankara

Suni Bir Beton Şehri Ankara

A+ A-

“Hikayelerdi kendisini ayakta tutan, bir körün el yordamıyla bulup tanıdığı nesneler gibi sezgileriyle bulup çıkardığı hikayeler. Üç gündür şehirde yüzeylere burnunu sürte sürte dolaşırken işaretlerden bir hikâye kurabildiği için ayakta kalabilmişti. Çevresindeki insanların da hikayeler yüzünden ayakta durabildiğinden şüphesi yoktu.”                                                                                                                          

Orhan Pamuk¹

Yapılara kent ölçeğinde baktığımızda onları yalnızca biçim açısından değerlendirmek mümkün olabilir mi? Anlamını, mantığını, üslubunu, tarihini, nedenlerini araştırmak çok daha önemli değil mi? Kentte kültürel, ekonomik, siyasi, dini ve hatta psikolojik bir dizi farklı kavramlar kent oluşumunda değişime ve gelişime yol açar. Bu kapsamda kentin birçok yerine yaptığım gezilerde oradaki önemli noktaları birer laboratuvar gibi incelerken, önemli kent parçalarını sosyolojik ve fiziksel unsurlarıyla beraber kentin geri kalan kısımlarıyla bir bütün halinde görebilme ve bunu deneyimleme fırsatı yakalamaktı benim için önemli olan. Mimarlık eğitiminde, yıllar içinde öğrendiğim en önemli şeylerden biri de; “baktığın ve gördüğün şey aslında gerçekten anladığın şey midir” sorusunun yanıtıdır. Mimarlık her zaman irdelenmeli, anlaşılmalı ve araştırmalı işte hep böyle bir disiplin olmuştur.

Bu disiplinden yola çıkarak, şehrin oluşumunda kökensel olaylarda yer alan belirli yapılar zamana dayanır, zamanla karakteristik yapılara dönüşürler. Başlangıçtaki işlevlerini dönüştürerek ya da reddederek, belki bir hikâyenin eşiği belki de kendisi başlı başına bir hikâye olarak kolektif bellekte yer edinir ve sonunda şehrin bir parçası haline gelirler.

“Kent parçalarının çevresiyle her zaman bağları olmalıdır, kendisini meydana getiren olaylar dizisiyle geçmiş deneyimlerin hatırasıyla algılanabilir.”² diyen Lync‘in de bu cümlesini düşünürsek kent ögelerinin kolektif hafızaya tutunarak okunabilir olduğunu ve birbirlerine eklenmesiyle kurduğu bütünlük işte bu kenti oluşturur ve bizim için de yaşanılabilir bir alan sağlar.

Bu kapsamda, Ankara kentini ele alalım. Ankara’nın eskiden daha yürünebilir, yeşil alanların daha çok olduğu, az katlı yapılarla topografyaya ve insan ölçeğine daha fazla önem verildiğini ancak bu niteliklerin yerini; yürünmesi imkânsız olan uzak mesafelerin aldığına, yeşil alanların gün geçtikçe azaldığına, bu alanların yerine yüksek katlı yapıların, gökdelenlerin yapıldığına, çarpık kentleşmenin her geçen gün yeni örnekleriyle karşımıza çıktığına üzülerek dikkat çekmek isterim. Peki bu değişen mekanlar bizlere artık yaşanılabilen alanlar sağlar mı?

Bu bahsettiğim olguların mimari çerçevede her biri başlı başına bir öge olmasına rağmen bütüne bakıldığında birbirini tamamlamayan bir çevre yapılandırdığını fark etmemek pek mümkün değil sanırım. Bu durumda anlaşılan kentle ilgili yapılan her müdahalede her birey bir bütünün oluşumu için sorumlu ve bu bütün için çok büyük anlam ifade etmektedir ve bu ifade biçimini oluştururken hikayelerin varlığı yadsınamaz bir gerçektir.

Bahsettiğim yapıların; kimi çevresinden öykünerek, kimi kentin başka bir bölgesinden taşınarak, kimi de modern üslupla sadece işlevsel kaygılar düşünülerek inşa edilmiştir. Fakat hepsi bulundukları noktada bir diğerine eklenerek kolektif hafızada yer etmiş ve kentin hikayesinde yeni bir karakter olmayı başarmıştır. Belki de en önemli sorumluluğumuz kentimizde neler oluyor, kültürel bellekte neler değişiyor, bu değişimler bizi ne gibi etkilere maruz bırakıyor, bunlara bakmalı, bunların farkında olmalı ve değişimin kendisinin bizler olduğumuzu, bu hikayede varlığımızın önemini de unutmamalıyız.

 

                                                                                                                      


Kaynakça

Kaynaklar: [1] Orhan Pamuk, Kara Kitap [2] Kevin Lynch, Kent İmgesi

07-12-2022
Zeynep Kara Öztürk

Zeynep Kara Öztürk

Y. Mimar

1994 yılında Ankara’da doğan Zeynep Kara; eğitimini Arı Anadolu Lisesinde, üniversite eğitimini Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi; Mimarlık bölümünde dereceyle tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitimini ise burs ile kabul edildiği İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü Mimari Tasarım bölümünde tamamlamıştır. Lise yıllarından beri en büyük tutkusu olan sahnede olmak, tiyatro yapmak ve insanlarla paylaşım içinde olmak onu gerek Müjdat Gezen sanat akademisinde oyunlar sergilemesine, gerekse lise tiyatro gruplarıyla katıldığı yarışmalarla hep sahnede olma tutkusunun peşinden koşmasına sebep olmuştur. Seçmiş olduğu mimarlık eğitiminde güzel sanat disiplinleri ile iç içe okumuş; tasarlama, hayal etme ve bunu gerçekleştirebilme becerisi gibi disiplinleri deneyimlemesi onun hayatındaki en büyük heyecanı olmuştur. Hem hayal etme hem de hayallerini hayata geçirme isteğiyle tasarlamış olduğu yeni serüvenlerden birisi de burada yazmak ve yazılarını herkesle paylaşma tutkusudur.

zeyykaraa@gmail.com

Zeynep Kara