4 Haziran

4 Haziran

A+ A-

Ben aslında 4 Haziran isminde bir kitap yazmadım. Klaros yayınlarından çıkan 4 Haziran kitabı, benim Yükseklerde romanımdan iki bölüm çıkartılarak oluşturulmuş bir kitap. Hikayesi ilginç. Bugün bu hikayeyi anlatayım. Bu ilginç hikayeyi takip ederken yayın dünyamıza da dokunmuş oluruz.

İlk kitap dosyam şimdiye kadar hazırladığım en iyi dosyaydı. Birçok bölüm müzikli yazılmıştı. Metni yazarken seçtiğim sessiz harfler sayesinde ritim yakalayabilmiştim. İlk dosyamı değerli kılan sadece müzikli anlatımım değildi. Bütün doğa hatta evren, kendi hikayeleriyle ana hikayeye katkı veriyordu dosyada. Dosyayı değerli kılan bu katkılar da değildi. Ana hikayede yükselen gerilim bambaşka hikaye ya da öyküler arasında takip ediliyor çözümleniyordu. Fonda gelişen ana hikaye zaman zaman öne çıkıp bütün ara bölümleri girdabına çekiyordu. Mermi Çekirdeğinin Seyir Defteri de Sarı da Asfalt Yolla üç Dakikalık Ömrü kalmış Sigara İzmariti’ nin Öyküsü de bu dosyanın parçalarıydı.

Mermi Çekirdeğinin Seyir Defteri, bir cinayet sahnesinden sonra çıkıyordu karşımıza. Daha doğrusu cinayet sahnesinden sonra demeyelim de silahlı saldırı sonrasında yer alıyordu öykü diyelim. Saldırının cinayetle sonuçlandığı bu öyküde anlaşılıyordu. O kadar çok sürpriz vardı ki bu dosyada okuyucu her okuduğunda yeni harikalarla karşılaşabilirdi. Ne yazık ki bu dosya hiç yayınlanmadı. Artık bu saatten sonra yayınlanması da mümkün değil. Daktiloyla yazılmıştı ve eserin yaratıcısı tarafından yok edildiler.

Bu dosyadan elimde beş öykü kalmıştı. Bu öyküleri En İyi Korunan Oda kitabıma aldım. Neden beş öykü kalmıştı? Bu beş öyküyü Varlık dergisinin öykü yarışmasına göndermiştim. Onlar elimde kaldı.

İlk dosyamı dört ya da beş yayınevine göndermiştim. Yayınlanacağından emin olduğum için aynı anda iki yayınevine göndermemiştim ki aynı anda kitabımı basmak isteyen yayınevlerine mahcup olmayayım. Şimdi anlatırken gülünç geliyor ama acıklıydı durumum. Ha bu arada, anlattığım ilk dosya maceram 1990 ların son üç yılında geçiyor.

Beklediğim olumlu cevap gelmiyordu. Cep telefonu yoktu o zamanlar. Akşam bir umutla geliyordum eve arayan soran var mı diye. Arayan soran olmuyordu. Üç dört ayda bir zarf gelmiş oluyordu. Yayınevlerindendi mektuplar. Yayın programlarına almadıkları dosyamı istersem üç ay içersinde İstanbul’ daki bürolarından teslim alabileceğim bildiriliyordu. Ben Ankara’ da yaşıyordum. İki yıl boyunca dosyamın yayınlanmayacağını bildiren matbuu mektup aldıktan sonra Ankara’ daki yayınevlerine dosya bırakmayı düşündüm. İlk tercihim değildi bu yayınevleri hatta ilk yirmi tercihim arasında da değillerdi ama benim tercih ettiğim yayınevleri benim eserimi geri çevirmişlerdi.

İmge kitapevinin üzerinde ahşap zeminli bir büro vardı. Editörler buradaydı. Benimle ilgilendiler. Bir form doldurdular ve dosyamı başka bir binaya gönderdiler. O binada başka bir editör vardı. Galiba ilk okumayı bu editör yapıyordu. Bu bina da çok yakındı İmge kitapevine. Saçları önlerden açılmış orta yaşlı bir adamdı editör. Önündeki masada yetmiş seksen kadar dosya vardı. Elimdeki dosyaya bakıp ‘Şuraya bırakın’ dedi bana. Elimdekini bırakırken bir kitap dosyasının adı ilgimi çekmişti: Kaptanın Teknesi.

 Kaptanın Teknesini de benim dosyamı da basmadılar. Sezgin Kaymaz çok satan yazar olunca pişman oldular mı acaba? Hiç sanmıyorum. Yayınevinin derdi çok satacak kitap bulmaktan çok kendisine gelen dosyalardan bir an önce kurtulmaktı bence. Ortaokul sosyal bilgiler defterini temize çekmek zorunda kalmış öğrencilerinkine benzer bir umutsuz uğraş halindeydiler.

İmge Kitapevine teslim ettiğim nüsha elimdeki son nüshaydı. Üç ay sonra dosyamı sormaya gittiğimde yayın programlarına almayacaklarını söylediler. Dosyamı geri alabilir miydim? Tabii ki alabilirdim. Yalnız… Evet yalnız. Kitap dosyasındaki bir bölümü çok beğenmişti hanım kız. Bir nüsha yani fotokopi alabilir miydi dosyamdan? Yüzüne öyle bakmamalıydım. Dosyam gerçekten çok iyiydi. Bunu herkes biliyordu ama yayınlayamıyorlardı. Dosya sizde kalabilir, demiştim. Madem değerini anlamıştı… Beş öykü dışında o dosyadan elimde tek satır kalmamasının hikayesi böyledir.

Ben ‘içindeki umudu yitiremeyen’ bir karaktere sahibim. Kitabımın mutlaka yayınlanacağını sanıyordum bu yüzden de edebiyat dergilerine öyküler gönderiyordum ki kitabım çıktığında ismim okuyucuya aşina olsun. Kötü Tüccarlar dergisine de öykü göndermiştim. Gözleri Sonradan Yeşil öyküm burada yayınlanmıştı. Dergi, Cafe Colet isimli kafenin sahibi Fatma Özkalay önderliğinde çıkıyordu. İzmir dergisiydi. Ben Ankara’ daydım ama Kayseri’ ye taşınmak üzereydik. Fatma Özkalay, telefonda Kayseri’ deki arkadaşlarıyla görüşmemi önerdi. Çok iyi insanlardı arkadaşları: Bilge kitapevinin sahipleri Deniz ve Alper.

Alper’le En iyi Korunan Oda’ yı Deniz’le Yükseklerde’yi çıkardık.

Yükseklerde romandı. Bilgisayarda yazılmıştı. Yayınlandı ama dağıtım fırsatı bulamadı. Bu kitapların başlarına gelenler de acıklı hikayelerdir ama biz bu gün 4 Haziran’ı konuşuyoruz.

Rıgrıgın Yedi Sayısı ve Ab-ı Hayat Bulan Kadın, ikiz romandır. Yazım teknikleri aynıdır. Eş zamanlı yazıldıkları için olsa gerek benim gözümde değerleri de aynıdır. 2017de yayına hazırdılar. Büyük yayınevlerine gönderildiler. Olmadı. Küçük yayınevlerine gönderildiler. Yine olmadı. 2020 de pandemi patladı. Ben pandemide aktif görev alan doktorlardandım. Günde otuz kadar adrese gidip hastaları muayene ediyor, test alıyor, ilaç dağıtıyordum.

Metin Fındıkçı’ dan Klaros Yayınevini duydum. İkiz romanları gönderdim. Basıldılar. Burada yeri gelmişken Klaros Yayınevinin sahibi Lokman Kurucu’ nun ne kadar önemli bir iş yaptığına değinmeliyim. Bastığı kitapların yarısı yok olup gitse bile kalanların Türkçe Edebiyatın varoluşuna katlı vereceği kesindir. Hangi ilkeyle çalıştığına anlam veremediğimiz ‘büyük yayınevleri’ ne kalsaydık bir çok değer kaybolup gidecekti. Lokman Kurucu’ nun cesaretiyle bir çok değerli eserin gelecek kuşaklara aktarılmasının ve piyasa şartlarında tartılmasının önü açılmıştır. Ben kendi adıma Lokman Kurucu’ ya daima minnet duyacağım.

Klaros Yayınları şu şekilde çalışıyordu: Kitabını basıyorlardı ama yazardan basılan kitapların bir kısmını satın almasını bekliyorlardı. Yazar kendi kitabının otuz kadarını etiket değerinin yarısını ödeyerek satın alıyordu. Kitap ikinci baskıya giderse yazar ancak telif alabiliyordu.

İkiz kitaplarım basılınca eski kitaplarım da kaybolmasın diye onları da gönderdim Lokman Kurucu’ ya. Üç öykü kitabım vardı onları tek ciltte toplayacaktık. Bir de Yükseklerde yayınlanacaktı. Karaciğer nakli olmuş bir hastanın kovit testini alırken Lokman aradı. Romanımı mevcut haliyle basmayı riskli görüyordu. Daha önce iki farklı yayınevi basmıştı bir şey olmamıştı. Mevcut iktidarın baskısından haberdar değil miydim? Haberdardım da… Hocam birkaç cümleyi çıkaracağız o kadar. Karaciğer nakilli hasta bekliyordu. ‘Tamam, Lokman dediğin gibi olsun’.

Lokman daha sonra iki bölüm çıkardıklarını söyleyecekti. Ben kitabın basılı halini hiç görmedim. Bu yüzden neresi çıkarıldı ne kadarı çıkarıldı bilemiyorum. Yine sahadaydım. Bir köy halkı aynı anda kovite yakalanmıştı. İnceleme için köydeydim. Lokman aradı. Kapakları beğenip beğenmediğimi sordu. Köyde internet yalnızca çeşme başından çekermiş. Çeşmeye gittim. Baktım. Toplu Öyküler’ in kapağı iyiydi de diğer kitabın ismi neden 4 Hazirandı? Kitabımın adı 4 Haziran değil miydi? Hayır Yükseklerde’ ydi romanımın ismi. Hay aksi dedi Lokman ya da ona benzer bir şey dedi. Aslında kapak çok güzel olmuştu. İsmi yanlıştı ama kapak resmi çok güzeldi. Köye birlikte geldiğim sağlıkçılar sabırsızlanıyordu. İsmi 4 Haziran olsun dedim Lokman’ a. Zaten Paul Bowles isminde bir İngilizin de Yükseklerde isimli romanı var dedim. ‘Emin ol hocam’ dedi Lokman ‘4 Haziran diye başka kitap ismi bulamazsın.’

Tamam, da Yükseklerde’ yi nasıl 4 Haziran adıyla basmışlardı? Yükseklerde’ nin son düzeltiliş tarihi 4 Hazirandı. Gönderdiğim dosyanın en üstünde bu tarih yazıyordu. Düzeltilme tarihini kitap ismi sanmışlardı.

23-04-2024
Osman Akalın

Osman Akalın

Öykü Yazarı

Bünyan doğumlu yazar Ankara'da yaşamaktadır. Turuncu ve yeşile gönül bağı vardır. Yıkanmış beton kokusunu ve leylak kokusunu önemser. Bu kokularda çocukluğunu ilk gençliğini muhafaza eder. Öfke, intikam duygusu yoktur. 'Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına' şarkısına müpteladır. Kızarmış patatesi ve beyaz peyniri çok sever. Hayal gücünün, sabrının ve hoşgörüsünün sınırları henüz kendisi için de muammadır. Asla pes etmez. Mucizelere inanır. Profil resmi Uğur Akalın' a aittir

osmanakalin38@gmail.com