Kuru Fasulye mi Kereviz mi?

Kuru Fasulye mi Kereviz mi?

A+ A-

Devrim, arkada oturuyordu. Elindeki telefona bakarak 'Senin hakkında bir yazı çıkmış' dedi. Dikiz aynasına gülümsedim. 'Ama bu sefer pek iyi değil' dedi 'yani hoşuna gitmeyecek'

Evde baktım yazıya. Meğer bir site varmış. Bu sitede okurlar, okudukları kitaplar hakkında yazı yazar, beğendikleri cümleleri de alıntılarlarmış. Okudukları kitapları da puanlarlar bu puanlarla çığır açmaya çalışırlarmış. Ne güzel değil mi?

Ay'dan Düşen kitabım için yazmış bir hanım kız. Alıntılayacak cümle bulamadığı için üzüldüğünü, zaten yüz sayfa görünen kitabın da satır aralıklarının artırılmasıyla bu hacme ancak ulaştığını yazmış. Hanım kız haklıydı. Ay' dan Düşen, doğduğunda bir senaryoydu. Film olamadı. Ben de onu uzun öykü formuna getirdim. Bu yüzden alıntılayacak cümle yoktu kitapta.

Kırmızı Gül Demet Demet ile Ufo Gören Köy öykülerim de tiyatro oyunuydu. Sonradan öyküleştirdim. Ben Sana Göre Değilim de radyo tiyatrosuydu. O da sonradan öyküleşti.

Ben çekingen biriyim. Film şirketleriyle, tiyatrocularla, televizyonlarla görüşebilecek biri değilim. Zaten görüşsem de düzgün konuşamadığım için bir sonuç elde edebileceğimi sanmıyorum. Merak ediyorum; senaryo yazabiliyor muyum? Oyun yazabiliyor muyum? Ya şiir? Radyo tiyatrosu?

İşte böyle. Okuyup Ay' dan Düşen' den etkileyici cümle bulamayan hanım kız haklıdır.

Ben, sitedeki diğer kitap değerlendirmelerine de baktım. Çok sağlam cümlelerle çok yerinde değerlendirmeler de vardı, 'ben beğenmedim', 'sıkıldım bıraktım' gibi yorumlar da... Bazı kitaplar yüzlerce okur tarafından ele alınmıştı. Bazı yazarlar (benim gibi) tek okuyucu tarafından hırpalanıyordu.

Kral çıplak noktası ancak kalabalıklarda yakalanabilir. Ne güzel değil mi, özgürce konuşup kimin neyi beğendiğini ya da beğenmediğini söyleyebilmesi? Neyin niçin iyi, neyin niçin kötü olduğunu söyleyen olmaması, herkesin özgürce değerlendirmesini yapması ne güzel.

İsteyen kerevizi beğenir, isteyen kuru fasulyeyi.

Mütevazı (alçak gönüllü demek) yazarlarımızın, sanatçılarımızın gölgede kalışı mütevazi (paralel demek) bir sanat ortamı oluşturdu yıllarca. Editörü için şiir yazan şairler, eleştirmeni için roman yazan edipler yetiştirdik. Artık herkesin kendi gölgesine düşen televizyon kanalı, gazetesi, kitabı var. Herkes kendi dehlizinde daha derine inebilecek ve uzaklaşacak birbirinden.

İyi olanı söyleyen biri olmalı ama değil mi? Yalnızca çocuklar 'kral çıplak' diye bağırabilir. Bu doğrudur ama aynı çocuklar estetik kaygıları göremeyebilir maalesef. Kör Baykuş'u, Günlerin Köpüğü'nü, Dönüşüm'ü, Sek Sek'i, İshak'ı ıskalayabilir. Dehlizleri aynı mağaraya çıkaracak rehberlere ihtiyaç var öyleyse ve cesaretle konuşacak çocuklara.

'Ben öyle düşünüyorum demekle olmuyor küçük hanım'

Nasıl oluyor peki?

Şöyle oluyor: Önce tencereye yağ koyuyorsun...

Kuru fasulye mi, kereviz mi?

Yalnızca çok satanların yabancı dile çevrilip bu çevrilenlere göre edebiyatımızın tarif edilmesine ne demeli?

Dünya edebiyatına renk katacak sanatçılarımız yok mu?

Var elbette.

Sanata meraklı vasatların koşuşturmasıyla oluşan toz bulutunun dağılmasını bekliyorlar. Edebiyat tarihi ömrü yetmese de soluğu yeten yazarlarla dolu.

 

 

 

 

25-09-2023
Osman Akalın

Osman Akalın

Öykü Yazarı

Bünyan doğumlu yazar Ankara'da yaşamaktadır. Turuncu ve yeşile gönül bağı vardır. Yıkanmış beton kokusunu ve leylak kokusunu önemser. Bu kokularda çocukluğunu ilk gençliğini muhafaza eder. Öfke, intikam duygusu yoktur. 'Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına' şarkısına müpteladır. Kızarmış patatesi ve beyaz peyniri çok sever. Hayal gücünün, sabrının ve hoşgörüsünün sınırları henüz kendisi için de muammadır. Asla pes etmez. Mucizelere inanır. Profil resmi Uğur Akalın' a aittir

osmanakalin38@gmail.com