Turnam Gidersen Mardin'e, Turnam Yare Selam Söyle: Eşkıya

Turnam Gidersen Mardin'e, Turnam Yare Selam Söyle: Eşkıya

A+ A-

35 yıl önce Cudi dağlarında bir grup eşkıya jandarma tarafından yakalanır. Bu 35 yılda eşkıyaların hepsi ya hastalıktan ya da hesaplaşmalardan ötürü can verir. Biri dışında; Baran.

 

Başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel’in paylaştığı 1996 yapımı sinema filmi hapse düşmesine neden olan arkadaşının peşine düşen bir adamın hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Yavuz Tuğrul bulunuyor.

Yavuz Tuğrul sineması, filmlerinin anlatı yapısına ve tematik özelliklerine etkisi, film anlatısının ve temaların, değişen toplumsal yapıya paralel olarak şekillenmesi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Senaryo yazarlığına başladığı ilk dönemde, daha çok duygusal aile komedilerine dayalı Eğilmez geleneğinden beslenen Tuğrul, 80’lerle birlikte daha çok karakter üzerine yoğunlaşan, Türkiye’nin geçirdiği değişimleri anlamaya ve anlatmaya çalışan, bunu yaparken de mizahla hüznü bir arada barındıran bir çizgiye doğru yönelmiştir. (Yüksel, 2003) Bu bağlamda bugünkü yazımda sizlere Eşkıya filmi hakkındaki düşüncelerimi sizlere aktaracağım. Keyifli okumalar dilerim.

Filmin konusu, eski bir eşkıya olan Baran’ın arkadaşı Berfo tarafından ihanete uğraması, Berfo ve Berfo’nun yanında olan Keje’yi bulmak için İstanbul’a gidiş hikayesidir.

Eşkıya’da kullanılan mekanlar genellikle Urfa, İstanbul ve Cumhuriyet Oteli’dir. Urfa filmde doğu kültürünü temsil ettiği gibi İstanbul’da batı kültürünü temsil etmektedir. Urfa geleneksel yapıyı, İstanbul ise geleneksel değerlerin yozlaşmaya uğradığı bir şehir olarak resmedilmiştir.

Baran hapisten çıktıktan sonra köyüne, Urfa’ya, yani özüne dönmüştür. Ancak ona ihanet eden arkadaşı Berfo’yu bulmak için ise hiç bilmediği bir şehre (İstanbul’a) yolculuğa çıkmış, doğu kültüründen batı kültürüne geçiş yapmış ve her şey ona yabancı gelmiştir. Film bir aşk filmi olmasıyla birlikte doğu- batı çatışmasının da işlendiği, gösterime girdiği 1996'dan 2001 yılına kadar Türk sinemasının en yüksek gişe hasılatı elde eden filmi olmuştur. Yavuz Tuğrul’da bir röportajında film için şunları söylemiştir:

Eşkıya, bugüne kadar Türkiye'de yapılmış, ses getiren filmler içinde belki de birincidir. Büyük bir alanı etkiledi. Filmin arkasından bir taraftan teveccüh bir taraftan da "Bu kadar büyütmeyin" dalgası geldi. Dergiler Eşkıya ilavesi çıkarıyor, Ankara'dan haber geliyor, minibüsler "Haydi Eşkiya'ya Eşkiya'ya!" diyerek milleti toplayıp sinemaya götürüyor. Ne olduğumu şaşırdım. Bir yandan da uzun süredir işin içinde olduğum için "Başımıza bir şey gelecek" diyorum. Bir süre sonra dayanamıyorum; övgülere de yergilere de…

Filmi ilk kez evde annem ile izledim. Bana ‘Ben bu filmde çok ağlarım’ dedi. Ben ise ağlamayacağımı o kadar da olmadığını söyledim. Film bittikten sonra bir baktım bende ağlıyorum. Yavuz Tuğrul ise bu konu hakkında şöyle diyor:

Eşkıya'nın kamera arkasını, orada bir sahne var; bir rol tarif ettikten sonra kamera arkasındayım. Yeşim Salkım hıçkırıyor, ben de hıçkırıyorum. O filmi beğenmeyenlerde bile şu vardı: "Bu filmi sevmedim ama sinemadan çıktığımda ağlıyordum, niye?" Tuhaf bir şeydi…

Şimdi sizlere film hakkındaki düşüncelerimi aktarmak isterim. Bizim bölümde şöyle bir şey vardır:

Filmi dönemine göre değerlendirin.

Eşkıya filmini izlerken kendime sürekli olarak dönemini düşün derken buldum. Çünkü yakın zamanda çıkan filmlere göre oldukça farklıydı. Farklı derken kurgusundan, kullanılan renklerden daha çok teknik açıdan bahsediyorum. Ama çekildiği dönemi düşündüğümüzde oldukça olağan şeyler olduğunu da kendime hatırlatmayı borç biliyorum.

Ayrıca filmde yer alan oyuncular ve onların bu kadar genç hallerini görmek beni şaşkına uğrattı, büyüdüğüm zamanı düşünecek olursam ben onların hep yaş almış hallerini biliyor ve görüyordum. Resmen onların da bir zamanlar bizler gibi birer genç olabileceklerini unutmuştum. Başta Uğur Yücel.

Filmde Şener Şen’in canlandırdığı Baran karakteri 35 yıl sonra hapisten çıkmış eski bir eşkıyadır ve Doğu’nun eşkıyasını temsil etmektedir. Batı da ise ne kadar eşkıyalık adı tarihe gömülmek üzere gibi görünse de eşkıyaların yerini şehir mafyaları almış, eşkıyalık sadece doğuda bitmemiş batıya taşınmıştır.

Baran ona ihanet eden arkadaşı Berfo’yu ve sevdiği kadın Keje’yi aramak için İstanbul’a doğru yola çıkmıştır. Yolda uyuşturucu, pavyon, kumar içinde yaşayan genç bir adamla tanışmıştır. Cumali. Yolları kesişen bu ikili polislerden kaçıp uyuşturucu kuryeliği yapan Cumali’nin Baran ile bavulları değişmesi ile kader ağlarını örmüş ve Cumali, Baran ile Berfo ve Keje’yi aramak için İstanbul sokaklarına adımlarını atmışlardır. Baran o kadar yabancıdır ki İstanbul’a sürekli kaybolması da bundan kaynaklıdır. Hiç bilmediği bir yere adımını atmış ve hayatının yeni yolculuğuna başlamıştır. Çaresiz bir şekilde gezdiği tüm sokaklarda insanların yüzüne tek tek bakmış ve Keje’yi aramıştır. Bir gün televizyonda Berfo’yu görmesiyle de işler oldukça değişmiştir. Yıllar sonra ona ihanet eden arkadaşıyla yüzleşmiş, Keje’yi bulmuş ve aşkına kavuşmuştur. Keje ise Baran’ı görene kadar 35 yıl boyunca hiç konuşmamış, Berfo’nun aşkına sırt çevirmiştir. Baran, Keje’yi bulmuş ancak ona yardım eden Cumali’nin mafyanın eline düşmesiyle aşkına beklemesini söyleyip Cumali’yi kurtarmak için Berfo’dan para istemiştir.

Ben bu filmin tam anlamıyla bir aşk filmi olduğunu düşünmüyorum. Bu film bir vefa ve baba- oğul filmi. Baran vefa borcu olan, ona yardım eden çocuğu öylece mafyanın eline bırakamamış ve aşkından vazgeçmiştir. Ve oğlu gibi gördüğü Cumali’yi kurtarmak istemiştir. Çünkü bence eşkıyalık ve babalık bunu gerektirir.

Ancak burada bu temalarla birlikte aşkı da yok sayamayız. Keje’yi 35 yıl unutmayan Baran ve Baran’ı yeniden görene dek 35 yıl boyunca hiç konuşmayan Keje aşka ve aşka olan sadakate en güzel örneklerden birisidir.

Ayrıca bence filmde aşk teması da iki türlü anlatılmıştır. Baran ve Keje’nin sadakatle ve sevgiyle bağlı oldukları aşk ve Emel’in sevdiği adam hapisten çıksın diye Cumali’yi kullanıp ölüme neden olan aşk. Her ne kadar iki aşk da ölümle son bulmuş olsa da eşkıyalar öldüklerinde bir yıldız kayar ve sonsuza kadar unutulmazlar. Tıpkı Baran’ın bir yıldız olup gökyüzü boyuncu süzülüp kaybolmasına rağmen unutulmayacak olması gibi.

Yavuz Tuğrul yıldız kayması ile ilgili bir röportajında şunları söylemiştir:

Çocukluk dönemimizin çizgi roman kahramanı Pecos Bill yaralandığında ya da ölmeye yakın olduğunda Gökyüzü Süvarileri onu götürmeye gelirdi. Ben gözyaşları içinde kalırdım, "Pecos Bill ölüyor ve Gökyüzü Süvarileri onu götürecek" diye. Büyük bir telaşın içine düşerdim. Oradaki Gökyüzü Süvarileri ile Eşkıya'daki yıldız arasında müthiş bir ilişki vardır. Oradaki çocuğun içinde hâlâ onlar yaşıyordur. Döner dolaşır eşkıya, gökyüzünde yıldız olur. Bütün bunlarla o film yapılabilir. İnanç duymadığın an, eşkıya gibi bir adamın yaşadığına tüm kalbinle inanmadığın sürece, yapılamaz o film. 'Gibi' olur. Fiziğiyle, kimyasıyla, matematiğiyle çok uğraştım o filmin. Yapılar, kolonlar… Bir de o filmde simya vardır. Oradaki sihir ayrıdır.

Film de başrol oyunculardan yanı sıra yardımcı oyuncular da oldukça iyi işlenmiş ve kısa da olsa bahsedilen hayatları bizi derinden etkilemeyi başarmıştır. Parasızlıktan dolayı intihar eden sinema oyuncusu Artist Kemal gibi.

Filmin benim düşünceme göre en etkileyici kısımları Cumali ve Baran’ın ölüm sahneleridir. Baran Cumali ölürken "Korkma sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacaksın, sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin oradan özüne ulaşacaksın çiçeği özüne bir arı konacak, belki belki o arı ben olacağım." repliği filmin en can alıcı yerlerinden birisidir benim için.

GÜLE GÜLE EŞKIYA…

GELİYORUM EŞKIYALAR, GELİYORUM.

Bu film, 2004 yılına kadar Türkiye’de en çok izlenen film olmuştur.

Türk sinemasını tekrar sinemalara döndüren film Eşkıya’yla ilgili yazdığım yazıyı okuduğunuz için teşekkür ederim.

Filmle kalın.


Kaynakça

YAVUZ TURGUL SİNEMASI, Yüksek Lisans Tezi, Sinem Evren Yüksel, Ankara-2003

https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/27786/747.pdf?sequence=1&isAllowed=y

https://socratesdergi.com/yazi/isik-dogudan-yukselir

06-02-2024
Tuana Kanlı

Tuana Kanlı

Sinema

Adım Tuana. 03.11.2003, Niğde doğumluyum. Akdeniz Üniversitesi, Sinema ve Televizyon bölümü öğrencisiyim. Yaklaşık 2 yıldır farklı mecralarda düşünce yazıları yazmaktayım. Yazı yazmak, fotoğraf çekmek hobilerim arasındadır. Gelecek hayalim senaryo yazarı olmaktır. Yazılarımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

tuanakanli@outlook.com

https://www.linkedin.com/in/tuana-kanl%C4%B1-ab60b7280/