Anda Kalamıyorum

Anda Kalamıyorum

A+ A-

  ‘‘An’’ da kalmak meselesine takılıp kaldık. Düşünme! Ne geleceği ne de geçmişi... Tam bu anın içine dal ve sonsuza kadar da oradan çıkma! Bırak telefonu, kamerayı falan. An elimizden kaçıp gidiyor. Onu bir an önce yakalamalı, sıkıca sarıp sarmalamalıyız. Ama bunu gerçekten becerebilir miyiz?

  Düşünelim. Bugün çok geç bir saatte uyandık. Fakat yarın erken kalkmamız gerekiyor. O sebepten bu gece erkenden uyumalıyız. Yatağa girdiğimizde beynimize uyu komutu verelim. Uyuyabilir miyiz? Ya da uzun süredir gitmek istediğimiz bir antik kente gitmiş olalım. Tarihin büyüsü ruhumuza etki edecek ve büyülenmiş bir şekilde anın içinde kaybolacağız. Fakat bu yıllanmış taşlar bizde o kadar da büyük bir etki yaratmadı. Yine de kurduğumuz hayale ihanet etmemek için beynimize sürekli anda kal komutu gönderelim. Gerçekten anda mıyız?

  Beynimiz vücudumuzdan ya da çevreden bağımsız bir organ değildir. Dolayısıyla onun bize bahşettiği bilinç de bunlardan tamamen arındırılmış şekilde çalışamaz. Anın içindeysek bunun farkında değilizdir. Anın içinde olduğumuzu fark edersek, andan çıkmış oluruz. Bu tıpkı ağrımaya başlayan bir dişe benzer. Dişimiz ağrımazken onun orada olduğunun farkında değilizdir. Ne zaman ki ağrı başlar, diş de varlığını bize sinsice dayatır. Yoksa Zamyatin’in dediği gibi kendi kendinin bilincine varmak bir hastalık mıdır?

  İyi ya da kötü, sıcak ya da soğuk, ıslak ya da kuru… İçinde bulunduğumuz anı yaşamanın mutluluk getireceğine herhalde kimsenin itirazı yoktur. Fakat baş başa yapılan bir tatilde elimize telefon almak yanımızdaki insana hakarettir. Ya da bir konserde en sevdiğimiz şarkıyı söylemek yerine onu videoya çekmek anın büyüsünü kaçırır. Arkadaşlarımızla dışarı çıktığımız vakit dalıp dalıp borçlarımızı düşünüyorsak bu, arkadaşlarımıza saygısızlıktır. Gerçekten öyle midir? Bu an dediğimiz şey beyin süzgeçlerinden geçip bizi sarhoş etmeli, varlığımızı dahi bize unutturmalı mı, yoksa onu yaşayıp hazmettikten sonra hatıratlarımıza gelen bir anı mı olmalı?

Birçok farklı kavram gibi anda kalabilmek de bir toplum baskısı olarak üzerimize dayatılıyor. Birileri bir tatil beldesini çok beğendi diye bizim de aynı şekilde aynı keyfi almamız bekleniyor. Uzun uzun yürüme sahneleri olan filmler en kalitelisi, bangır bangır çalmayan müzikler müzik bile değil… Oyun oynamayı seven insanlar asosyal ve hasta, felsefeyle ilgilenenler insanlar sıkıcı ve kafa açıyor… Her insanın ömründe belirli anlar olmalı ve insan yalnızca bu anlarda coşkuyla yerinden sıçramalı.

‘‘Evleniyorsun gülsene biraz!’’

‘‘Çocuğun oldu ağlasana mutluluktan!’’

‘‘Bu gün senin doğum günün zıplasana!’’

‘‘Ayda yılda bir dışarı çıkıyoruz, eğlensene!’’

‘‘Anda kalsana bak andan kopuyorsun.’’

‘‘Aman bırakalım bunları, anda kalalım.’’

‘‘Geçen gün anda kaldım, üç gün kendime gelemedim.’’

‘‘Uyuma anda kal.’’

‘‘Baksana şelaleler akıyor, anda kal.’’

‘‘Anda kal, hayat geçip gidiyor.’’

 ‘‘Zaman su gibi akıyor anda kal!’’

İnsan anlar ve anılar bütünüdür. Kimi iğneden korkar, kimisi roketten bile korkmaz. Kimi bebek çorabı görünce ağlar, kiminin annesi ölse ağlamaz. Kimi plajda eğlenir, kimi kampta. Kimi fotoğrafı kamerasıyla çeker, kimi zihniyle. Herkesin ‘‘an’’ı kendi evidir. Bırakalım da herkes evini nasıl huzur bulacaksa öyle dekore etsin.

 

14-03-2024
Berke Bozkurt

Berke Bozkurt

Yazar

Merhaba. Ben Berke. Hikâyelerle önümü görüyor ve derdimi hikâyelerle anlatmaya çalışıyorum. Amacım biraz ilham almak ya da vermek.

Kitaplar:

Mahza (2020)

Eretna E-kitap (2023)

Kelebek Etkisi (2023)

bozkurtberke5@gmail.com

milenyum.yazar