Film Gibi Yaşamak
Biz duygularımız değiliz. Duygularımızla her an bir olmayıp bazen ruh sağlığımızı korumak, objektif olup, anda kalmak için o anın içinde bir gözlemci gibi bulunmak bize iyi gelir.
Bir psikoloğun ya da eski bir düşünürün bunu söylediğini mutlaka duymuşsunuzdur. Ancak dile kolay gelse de bunu nasıl yapacağını bilmeyen, hayal edemeyen, detaylı bir örneklemeye ihtiyacı olan kişiler olabilir. Çünkü yöntemi düşünürken aslında yine zihne gidiyoruz. Oysaki yaratıcı bir ruhun içgüdüsel olarak duygularını ve hayatını düzenleme, kendi hayatının gözlemcisi olma yöntemleri o henüz çocukken bile vardır. Sadece bunu yaptığının farkında değildir.
Kendi geçmişim üzerinden harika bir örnek verebilirim; ‘’hayatı bir filmmiş gibi yaşamak’’ :)
Özellikle 20’li yaşlarda bu bakış açısını yoğun olarak deneyimlerdim. Sinema tutkusu da olan biri olarak çocukluğumdan beri hayatı bir film çekiyorum ve başrolündeyim gibi düşünerek yaşardım. Mutluluk, neşe, üzüntü, heyecan veren anlarda bu düşünceyi sıklıkla hatırlardım. Acı çekiyorsam ve ağlıyorsam bu filmimde olması normal bir sahneydi, sanırım bir şekilde hayatımı bir bütün olarak algılamama yardımcı oluyordu.
Bazen ne yapacağımı bilemediğimde veya konfor alanıma çekilmiş bir halde olduğumda kalbimin kurumaması için filmde biraz absürdlük ve ilginçliğe ihtiyaç olduğunu bilirdim.
Birbirinden çok farklı ortamlarda, birbirinden farklı kişilerle, her sınıftan, türden, inanıştan insanla birlikte olmak beni ve filmimi zenginleştirirdi.
Bu hayatla ilgili son derece kafası karışık ve çokça düşünen bir genç için aslında kalbiyle bağlantı kurmasını ve duyguları olağanlaştırıp onlarla çok da bir olmamasını kolaylaştıran harika bir yöntemdi. Bu yöntemi içgüsüsel olarak geliştirmiştim ve benim gibi bir çok insan olduğunu da biliyordum. Hayatımda gerçek bir bağlantı kurduğum dostlarım da o yıllarda benim gibi düşünüp hissederek yaşayan kişilerdi bu sebeple bazen filmimizi beraberce besleyip en olmayacak şeylerle bile çok eğlenebiliyor, filmimizde çalan müziklerle frekansımızı kalbimizin kapılarını sonuna kadar açabilecek kadar yükseltebiliyorduk. Dinlediğim tüm müzikler filmimdeki bir sahne içindi, iyi bir müzik dinleyicisi olmamı bile bu bakış açısına borçlu olabilirim.
Dönüp baktığımda keyif aldığım için geliştirdiğim bir bakış açısının bana nasıl yardımcı olduğunu ancak şimdi fark ediyorum.
Son yıllarda hayatım, yüksek duygu ve hareketlerin yaşandığı, oradan oraya sürüklenmelerin, tuhaf ilişkilerin bolca olduğu Avrupa sinemasından ya da çok sevdiğim müzikleri ile kucaklayıcı bir Balkan filminden ziyade, duyguların dramatik değil daha sakin ve incelikli bir ölçüde işlendiği Kuzey Avrupa sineması ruhunun, belki biraz Asya sihrinin hakim olduğu bir noktada diyebilirim.
Bu yaşlarda ben bir şey yapmadıkça bunun değişmesinin zor olacağından, kendi hayatımın yönetmeni olan benim için yeni bir akım yaratmanın ve işin başına geçmenin vakti gelmiş :)