Biyografik Filmler Sorumluluk Mu Yoksa Para Kaygısı Mı?

Biyografik Filmler Sorumluluk Mu Yoksa Para Kaygısı Mı?

A+ A-

Sinema’da son birkaç yıldır biyografik filmler aldı başını gidiyor. Naim, Dilberay, Müslüm, Bergen, Barış Akarsu darken bu furyaya Murat Göğebakan, Aybüke, Neşet Ertaş filmlerinin de ekleneceği konuşuluyordu, daha sonra Neşet Ertaş’ın çocuklarının açtığı dava sonucu Neşet Ertaş filmi iptal edildi. Murat Göğebakan için yapılacak filmin adının ise “Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı” olduğunu biliyoruz, bu filmin yıl sonunda vizyona girmesi gündemde. Aybüke ise yüksek ihtimalle 24 Kasım öğretmenler haftasında vizyona girecek. Türk yapımlarının dışında bir de son çıkanlardan amerikan yapımı Oppenhaimer var, Christopher Nolan imzalı film Barbie ile aynı hafta vizyona girdi. Dünya’da izlenme oranlarına baktığımızda Barbie, Oppenhaimer’in önünde bir rakama sahip, Oppenhaimer’in Barbie’yi izlenme oranlarında geçtiği birkaç ülke var ve onlardan biri de Türkiye. Bunu Nolan hayranlarına bağlamak mı daha doğru olur yoksa biyografi filmi severlere mi diye sorduğumda aldığım cevap Nolan severler olmuyor, çünkü dünya’da Nolan’ın en sıkı hayranları bu topraklarda denilecek kadar bir sinema bilgisi ve kültürüne sahip olmadığımız yadsınamaz bir gerçek. Bu izlenme oranlarını Biyografi filmi severlere ve sosyal medya üzerinde yarattığımız popülariteye dayandırıyorum. Sosyal Medya’da Oppenhaimer izleyen insanlar kaliteli ve kendini yetiştirmiş görülürken, Barbie izleyenler ise çocuksu, vıcık vıcık, kültür düzeyi düşük insanlar olarak görülüyor. Hele bir de Barbie’ye giden erkekler var ki onların karşılaştıkları durum daha içler acısı ya gay şakalarına maruz kalıyorlar ya da kılıbık ama merak ediyorum bu yakıştırmaları yapan biyografi severlerden kaçı izledikleri filmlerin neredeyse yarısından fazlasının kurgu olduğunu biliyor, kaçı film göze hoş gelsin diye araya uyduruk sahnelerin konulduğunu biliyor.

Değinmek istediğim bir başka nokta da Türkiye’de yapılan biyografik filmlerde neden bir şairin ya da yazarın hayatından esintiler göremediğimiz. Yani gerçekten bu ülkede Atilla İlhan, Peyami Safa, Sabahattin Ali, Oğuz Atay gibi isimler anlatılmaya değer değil mi ya da anlatılmaya değer ama izlenmeye değmez mi? Yazımın başında saydığım filmlere baktığınızda da göreceksiniz ki Biyografik filmlerde müzikal bir gerçek var. Popüler olan müzikal filmlerden sonra artarak gelen müzikal filmler var. Müzikal filmlerin içerisinde bolca arabesk ve bolca dramatizm var, ne tesadüf tam da toplumumuzun sevdiği cinsten. Bu konuda konuşulacak daha çok şey var ama temeli bunlar ve bu temellerin sonucunda sorduğum “Sorumluluk mu yoksa para kaygısı mı” sorusuna benim cevabım belli. Sizin cevabınız ne olur o da sizin takdiriniz.

01-09-2023
Mert Çetin

Mert Çetin

Kameraman, Kurgucu

Merhaba! ben Mert Çetin. Ankara - Çankaya’da yaşıyorum. Zonguldak - Ereğli’de doğdum. Lisans eğitimimi Kastamonu Üniversitesi Radyo televizyon ve sinema bölümünden 3.01 ortalama ile mezun olarak onur öğrencisi olarak tamamladım. Birçok kısa filmde yer aldım, kamerayla aram iyidir, tiyatro’da da arka planda bazı görevler aldım. Kurgu, fotoğrafçılık, senaristlik gibi konularda kendime güveniyorum. Benim de her Türk genci gibi yurtdışına çıkma hayalim var ve kendimi alanımda geliştirmek istiyorum. Hırslı, insanlarla iyi anlaşmaya gayret gösteren, sakin bir yapım vardır. Kendini sürekli geliştirmeye çalışan biriyim. İyi niyetimin suistimal edilmesini sevmem. Dizi-film izlemek, bowling oynamak, kitap okumak, gezmek, fotoğraf çekmek, yazmak hobilerimden bazılarıdır. Ayrıca kedileri ve köpekleri severim.

merh368@gmail.com

@mrt.ctn7 @ctnphotographyy