Aidiyet

Aidiyet

A+ A-

1. Rüzgar

Yeni bir başlangıç,

Tertemiz kar, şehir uyanmadan önce.

Gidiyorum, tek bir gerçekle elimde, tek bir umutla, ama nasıl da büyük bu umut; parmaklarımın arasında, henüz mürekkeple kirlenmemiş bir sayfa.

Bir daha asla tamamıyla ait olmayacağımı bilerek ayrılıyorum.

Buraya, belki oraya da.

Doğru şeyi yapıyorum, doğru şeyi yapıyorum.

Uçağa bir daha asla aynı olmayacağımı bilerek biniyorum.

Gerçek şu ki ait değilim. Burada ruhum huzursuz dalardı uykuya. Gerçek şu ki ait olmayacağım orada, ne de ismim anlamlı gelecek yabancılara.

Rüzgâr hala fısıldıyor bana, rüzgar hala bildiğim dilde:

“Özgür müsün? Ölü mü? Kimse ismini bilmediğinde.”

Yeni bir başlangıç, yeni bir ülke.

Bir tek de umut var elimde.

Doğru şeyi yapıyorum, doğru şeyi yapıyorum.

Bir gece, yine rüzgârın fırsatlarında duymuştum bir kere.

“başlar ya birinin gitmesiyle, ya da bir yabancının gelmesiyle ülkeye, her güzel hikaye.”

Somut gerçeklik şu ki, hiçbir zaman pek de ait değildim eve.

Uzaktan el sallıyorum aileme.

Sonraki görüşümde onları, onlar, onlar olmayacak.

Çok muhtemel ki ben, ben olmayacağım.

Rüzgârın sesi nereye göçersem göçeyim aynı:

“İsminin yazıldığı, yıllarca kelimelerinin kalbine kazındığı dil bilinmediğinde, kimse henüz görmediğinde seni, gün ağarmaya yakınken, tüm benliğini bavulunda taşırken, durup bakarken önüne, sokak ışıklarıyla sarıya boyanmış bir cadde;

Kimse duymadığında hala,

Özgür müsün? Ölü mü? Seni kimse bilmediğinde.”

Susmuyor, bu ülkede rüzgâr durmuyor.

“Yabancısın, aidiyetsizliğin gerçek olan tek şeyken.

Yabancısın, yarım bir umuda sahip, göç edip, elindeki boş kağıda sıkıca tutunurken,”

Susmuyor, rüzgar susmuyor, soruyor:

“Yabancısın, yabancı kalacak mısın?”

Bakıyorum şehre. Rüzgar fısıldıyor,

“Ait olacak mısın?”

 

2.Sarı Çan

En çok yalnızlıktan, bilinmezlikten korktum ama en çok da bunu istedim.

Her güzel hikaye, şehre bir yabancının gelmesiyle başlar.

O yabancı benim.

Kaçış. Yeniden başlama. Umut ibaresi ve rüzgar. Risk. Büyük bir risk. Kaybolma. Ama insan ancak belirli bir derece korkabiliyor kaçmanın getireceği aidiyetsizlikten, zaten hiç ait olmamışsa.

Masamda bir buket sarı çan. Büyük sarı çiçekli, ufak bir tür çalı. Anlamı, bir yabancıyı karşılama.

Kolaydan zora. Şimdi ben, yıllar sonra, iki kere düşünüyorum ışığı açık bırakınca. Kaçış. Sanki ruhum aitti masallara küçükken, ama uzun bir süredir gerçeklik hazin ve her anda.

Çok da büyük değil odam, bir yatak, bir kitaplık, bir masa. Masamda yalnız bir vazo. Kırmızı bavul görüş açımda. Buranın tam olarak ev olmadığını hatırlatıyor bana. Uzun zamandır ismimi doğru söyleyen de olmadı. Kötü hissedilecek bir halde değilim ama. Buralara gelmek için ne yaptığını, neyden kaçtığını, neyi feda ettiğini ve neyi kırdığını öğrenene kadar değişimden ve aidiyetsizlikten söz eden biri için hiç de üzgün hissetmeyin.

Ben bildiğim, az biraz tanıdığım her şeyi terk ettim. Yeni bir başlangıç, tertemiz kar için, bu şehir uyanmadan önce. Kaçtım, tamamen bencilce, koştum daha iyisine. Kötü hissetmeyin, kızmayın, ne ben mükemmeldim, ne de mükemmel insanlardı terk ettiklerim. Orada çok tanınmıştım. Çok fazla şeydim. Beni tanımlayan sıfatlar doğru değildi, ama uzun bir süre deneyip, yine de insanların fikrini değiştiremedim. Burası, henüz mürekkeple kirlenmemiş bir sayfa benim için. Yeni bir başlangıç, yeni bir ülke. Evden getirdiğim rüzgarla kaplı oda.

Ben atladım apaçık bir bilinçle, kolaydan zora.

Bir sürü şey bıraktım geçmişte, şimdi rüyalarıma sızan,

Çok şey duyuyorum kendim hakkında, dünyanın öbür ucundan, rüzgar fısıltılarıyla kulaklarıma çalınan,

Ben birilerinin göçen kızıyım.

Birilerinin kaybolan arkadaşı,

Kiminin yiten aşkı.

Evi özleyeceğimi bile bile uzaklaştım.

Eski albümlere bakarak sayısız saatler harcadım.

Eski sevgililerimi özledim, affettim, kavgalarımı bitirdim, yeniden başladım.

Uzaktan pembe görünüyor geçmiş. Çocukluğunun evi özlem uyandırıyor, sanki kapılar hiç çarpılmamış gibi.

Çok fazla şeyi terk ettim. Çok fazla sebebe sahiptim.

Onlar mı elime silah verdi, onlar mı tuttu ve ben tetiği çektim, yoksa silah hep nişanlı mıydı ve tetiği bir rüzgar mı itti emin değilim.

Tüm romanlar sanki kurbanın gözünden yazılıyor ve öyle bir anlatılıyor ki kalp kıran, giden, soğuk olan taraf bir katil; sanırsınız bir cinayet mahali. Ama bir insan ancak belirli bir müddet sabredebiliyor, insan ancak belirli bir derece korkabiliyor kaçmanın getireceği aidiyetsizlikten, zaten hiç ait olmamışsa.

Sözcüklerle büyüttüler beni ve bilmediğim şeylerin üstüne şiirler yazdım ve tabii tatlıydı onlar. Aşk ve yaşam hakkında sözlerdi ve hayal ve yalanlardı. Şimdi dönüp bakınca, yazarlığın çok büyük bir kısmı zaten yalancılık. İşte bu yüzden kendi seçimlerinden kaynaklanan özlemden acıma bekleyen, süslü sözlerle değişimden ve aidiyetsizlikten söz eden biri için hiç de üzgün hissetmeyin.

En çok yalnızlıktan, bilinmezlikten korktum ama en çok da bunu istedim.

Her güzel hikaye, şehre bir yabancının gelmesiyle başlar.

O yabancı benim.

Adımı bilmiyor burada tanıştığım insanlar. Burada istediğim kişi olabilirim.

Masamda bir buket Sarı Çan. Büyük sarı çiçekli, ufak bir tür çalı. Güneşi sever, kuraklığa dayanıklıdır ve su tutmayan topraklarda yetişir. Az gölge olan yerlerde büyüyebilir fakat günün büyük kısmında güneş görmesi gerekir. Çok güzel bir buket çiçeğidir fakat üretilmesi ve filizlendirilmesi zor olduğundan nadir bulunur. 

Sarı Çan, bir yabancıya sıcak bir karşılama.

Burada uzun süre yabancı kalacak değilim.

Geçmişime ait olamadım, belki buraya ait olabilirim.

Söz veriyorum ki kırmak için terk etmedim.

İnsan umuda ancak belirli bir süre karşı koyabiliyor,

Nasıl da büyük bu umut; parmaklarımın arasında, henüz mürekkeple kirlenmemiş bir sayfa.

Ben birilerinin göçen kızıyım.

Birilerinin kaybolan arkadaşı,

Kiminin yiten aşkı.

Geride bıraktıklarım bir katil gibi bakıyor bana,

Rüzgar soruyor, “şimdi özgür müsün, ölü mü; tanınmadığında?”

Ve biliyorum cevabı, özgürüm,

özgürüm…

Bakıyorum şehre. Rüzgar fısıldıyor,

“Ait olacak mısın?”

Olabilirim, olabilirim…

 

3. Gülümseyiş.

Ayrılmak; kalbin bir parçasını söküp, daha güçlü iyileşmesini ummak.

Tam olarak anlatmak, tam olarak anlamak zor. Her şey farklı bir şey ile betimlenmiyor.

Zor, göçü, umudu, arkada bırakmayı ve yeniden başlamayı, bunların acıtıp acıtmadığını somut cümlelere sığdırmak zor.

Gerçek şu ki, ben de her gün kendime aynı soruyu soruyorum: Kaçtın, şimdi özgür müsün, yeni birilerini tanıdın, buraya ait olabilecek misin?

Senin olmayan bir eve ev demek zor önceleri. Bir otele duygu beslemek, sessiz ve tedirgin adımlardan fazlasıyla odada gezmek zor. Göçe olan bakış açım günden güne değişiyor. Kelimeler bazen fazlasıyla abartılıyor. Bir hikaye duymuştum, boğulmaktan son anda kurtulan bir kızın hikayesi. Ona boğulmanın nasıl bir his olduğunu sormuşlar, verdiği tek cevap mesafeli ve soğukmuş, “her şey başka bir şey gibi hissettirmiyor.”

İnsanın uyanıp gözünü açtığı gibi hayata bakış açısı değişiyor.

Bazı günler geride bırakılanın ağırlığı önümde uzanan fırsatın heyecanını bastırıp geçiyor.

Diğerlerinde hatırlatıyorum kendime, ben atladım apaçık bir bilinçle, kolaydan zora.

Gerçekten de her şey başka bir şey gibi hissettirmiyor.

Ayrılmak; kalbin bir parçasını söküp, daha güçlü iyileşmesini ummak.

 

Devam etmek. Göç etmek tam anlamıyla ayrılmak ve vazgeçmek değil aslında.

Anlıyorum, zaman geçtikçe burada.

Geçmişi silmek, unutmak, hatta sevmemek bile değil.

Ah, başka bir yol buldum demek, evin ayrı bir köşesine gitmek göç etmek, daha fazla güneş alan bir köşe.

Evden ayrılmak değil, hala aynı gökteyiz. Çok uzak değil geldiğim yer, geçmiş halimiz, anılarımızda hala aynı evdeyiz.

Tam olarak anlatmak, tam olarak anlamak zor. Her şey farklı bir şey ile betimlenmiyor.

İnsanın uyanıp gözünü açtığı gibi hayata bakış açısı değişiyor.

Yeniden başlama. Umut ibaresi ve rüzgar.

Hem aitim hem özgürüm,

Hem ait olabilirim ben

Ben özgür olabilirim. Nereye gidersem gideyim.

Tanınsam da tanınmasam da.

Bilinsem de bilinmesem de.

Sayısız kez de yeniden başlayabilirim.

Arkamda da bırakabilirim bir sürü şeyi.

Anılar ağır olabilir ve kaçamayabilirim ve özleyebilirim.

Zaman geçirdikçe fark ediyorum ki daha çok gülümsediğim yer, neresi olursa olsun benim evim.

Rüzgar aynı ve tanıdık.

Ölü değilim.

Her şey başka bir şey gibi hissettirmiyor.

Ama gülümsüyorum. Anlatamayacağım bir şey hissediyorum.

Aitim.

06-03-2024
Defne Atacanlı

Defne Atacanlı

Psikoloji - Öğrenci

Ankara doğumlu, şu anda Hollanda, Groningen’de psikoloji okuyor. Yazmayı öğrenmeye görsün, birçok peçeteye birçok mısra karaladı. Mürekkebi hem iyiye, hem kötüye kullandı, yazarken hem yazdıklarına, hem kendine, hem ortaya çıkanlara şaştı…

defneatacanli@gmail.com

defneatacanli