Tanrı Denen Sağır Bakkal
Küflü ve gıcırtısı eksik olmayan demir kapıdan giriyorum içeriye yağmurlu havadan kaçarken.
Selam veriyorum bakkala ama o pek oralı değil, sanki küçük dağları o yaratmış gibi burnu kaf dağında.
Dolaşmaya başlıyorum dikkatimi toplayıp ihtiyacım olan şeyi bulmak için. Fiyatlar artmış, değerler verilmiş, memnuniyetsizlik belli bakkalın yüzünden. Yerler toz içinde, kim bilir en son ne zaman almış tozunu, süpürmüş içindeki dertleri, tasaları, göz yaşlarını…
yani…yani...
…dükkanındaki tozları...
Bakkal yargılıyor sanki benim her zerremi, her görüşümü ve her nefes alıp verişimi.
Sol üstte bir tüplü TV var, rengi gri ve ara sıra çekiyor. Dolar da 5 olmuş. Bence daha da artmaz.
Güneş görmeyen bakkalda, Göz kırparcasına gitgeli eksik olmayan bir florasan çarpıyor gözüme ve umudunu kaybetmeden beyaz ışığa koşan ama hep "o" duvara çarpan "o" sinek.
Tanıdık gelecek hepimize eminim.
Herkes diyecek ki : Bu benziyor bir "arkadaşıma"...