İnançlar ve Alışkanlıklar Üzerine İki Pazarlama Hikayesi

İnançlar ve Alışkanlıklar Üzerine İki Pazarlama Hikayesi

A+ A-

Bu yazı için elimizde, içlerinden pazarlama adına dersler çıkarabileceğimiz ya da merakımızı giderebileceğimiz, iki hikaye var.

Biri bundan çok ama çok uzun zaman öncesinde, diğeri ise şimdiki zamanda geçiyor.

Biri bir dinin, diğeri ise bir diş macunu kutusunun hikayesi…
Ve her şey, pazarlama konusunda köşe yazıları yazan bir yazarın, anlatacak konu arayışı sırasında, okuduğu bir kitapla aklında beliren soruların yaktığı ampuller sonucunda, bu satırlara dökülüyor.

Yazar okurunu biraz gülümsetmek ve biraz da etkileyici bir giriş yapmak adına yazdığı giriş satırlarından sonra, içten içe bu kadar uzatabildiğine kendi de şaşırarak, anlatmaya başlıyor.

Antik Roma tarihi üzerine okuduğum kitabın kısa bir bölümünde, Hristiyanlığın ortaya çıkışından bahsediliyor.

O zamanların tüm dünyaya hakim olma düşüncesi, Avrupa kıtasında kurulan Roma İmparatorluğu sınırlarını, Afrika ve Asya’ya kadar genişletiyor.

Ancak bu büyüme, kontrol kaybının beraberinde yıkımı da getiriyor ve sınırlar genişledikçe insan ve farklı kültür sayısı da artıyor.

İşte tüm bu yaşananlar sırasında yeni bir din ve İsa ortaya çıkarken, benim aklımda da çeşitli sorular beliriyor.

Ya Roma bu kadar genişlemeseydi, yine de İsa ve Hristiyanlık ortaya çıkar mıydı?

Ya da asıl aklıma takılan; İsa ve Hristiyanlık, kitle iletişim araçlarının, sosyal medyanın, reklamların, profesyonel pazarlama yöntemlerinin, internetin, cep telefonlarının… olmadığı bir zamanda nasıl başardı?

Yazının bu kısmında, sizden inançlarınızı ve olumlu olumsuz tüm değerlendirmelerinizi bir süreliğine kenara bırakarak, bu başarı hikayesini sadece merak ve öğrenme isteği ile okumanızı rica ediyorum.

Yani pazarlama konulu yazılarım için, sadece meraktan araştırdığım bu olaya, sizin de bir araştırmacı gibi bakmanızı ve bu olayı pazarlama açısından değerlendirmenizi istiyorum.

Roma ve Hristiyanlık tarihinin tüm detaylarını bu satırlara sığdıramayız ama hikayenin bizi ilgilendiren kısmını anlatırsak, İsa, fakirlik ve köleliğin hakim olduğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde dünyaya geliyor.

Ve bu ortamda, kimsenin ihtiyacı olduğunu düşünmediği bir "İHTİYAÇ" yaratıyor.

Çoğunluğun haksızlığa uğradığı bir dönemde, “Cennetin krallığı fakirleri bekliyor” diyerek, fakirlerin, zengin ve güçlülerden bile önce, cennete giriş hakkını müjdeliyor.

İsa’nın bu sözlerini dile getirdiği dönemde Roma’da ağırlıklı olarak Pagan Tanrılarına inanılıyor.

Sunulan adaklar ve dualar karşılığında, Pagan Tanrıları ekinleri artırıyor, yağmurlar yağdırıyor, savaşlar kazandırıyor, sağlığa kavuşturuyor…

- Adı fazla geçmese de o zamanlar Yahudilik de var. Ancak Yahudilik, Hristiyanlık gibi yayılma amacı gütmeyen, daha kendi içinde ve dışarıdan insanlara daha kapalı bir din. -

Kimse, bir dine sonsuz cezadan kaçmak ya da sonsuz ödülü kazanmak için inanmıyor. 

Ta ki İsa ve Hristiyanlığa kadar ...

İsa, sadece tek bir Tanrı olduğunu ve ona adaklarla dualarla değil gerçek inançla ibadet edilmesi gerektiğini savunuyor.

İnanmayanların ise, Tanrı önünde günahkar sayılacağını ve ödülün de cezanın da sadece bu dünyada değil öbür dünyada da devam edeceğini bildiriyor.

Kısacası Hristiyanlık “Salvation”, yani kurtuluş sunuyor.

Mucizeleriyle hastalık ve fakirlikten kaçışı, ölüm sonrasındaki hayatla da bireysel geleceği vaat ediyor.

Hristiyanlığın başarı nedenlerinden biri de, insanların karşısına çıkan İsa'nın, kendileri gibi okuma yazma bile bilmeyen, fakir ve halktan biri olması.

Yani Paganizmin ulaşılmaz aristokrat Tanrıları yerine, Tanrı kendi içlerinden çıkıyor. 

O zamanlar en düşük sınıf olan kölelerin, kadınların ve çocukların dini olmakla eleştirilen Hristiyanlık, hedef kitlesini yeni bir topluluk yaratarak oluşturuyor.

Kadın ya da erkek, köle ya da özgür, yahudi ya da yunan... herkesi kucaklayarak, tüm üyelerine eşitlik sunuyor.

Böylece en düşük sınıftan bir köle bile kişisel itibar ve statü sahibi olabiliyor.

Tabi sadece inanç karşılığında ...

Pazarlamanın yapı taşlarından doğru içerik ve doğru hedef kitle ile Hristiyanlık ve milyonlarca inananı bugünlere kadar ulaşıyor.

Tarihin miladı İsa'nın doğumu ile başlarken, doğduğu günün kutlandığı her yılbaşı, yılın en fazla alışveriş yapılan dönemi oluyor.

Okuduğum kitabın etkisiyle yukarıda yazdığım satırlardan sonra, şimdi size sosyal medyada dolaşırken karşılaştığım diğer hikayemi anlatıyorum.

Ama bu Hristiyanlığınki gibi bir başarı hikayesi değil.

En azından henüz değil...

Kahramanı Alan Wurman isimli bir sinema ve tiyatro kompozitörü.

Alan Wurman, mesleğinden çok, Change.org.'da başlattığı "No More Toothpaste in Box Packaging" (Kutusuz Diş Macunu) kampanyası ile adını duyuruyor.

Başta Colgate-Palmolive olmak üzere, birçok diş macunu üreticisine seslenirken, bu üreticileri kutusuz diş macunu üretimine yönlendirmemiz için, bizden de kutusuz diş macunlarını satın almamızı rica ediyor. 

Ürünün marketlere nakliyesi, rafta yerleşimi ve özellikle de marka görünürlüğü açısından diş macunları genellikle kutu içinde satışa sunuluyor.

Alan Wurman'ın hesaplamasına göre, her insan yılda ortalama 3 tüp diş macunu kullanıyor olsa, bu sadece Amerika'da yılda 900.000.000'dan fazla gereksiz kutu anlamına geliyor.

Ancak bu durumun tamamen farklı olduğu İzlanda gibi ülkeler de var.

Dünyanın en çevreci ülkelerinden biri olarak kabul edilen İzlanda'da, diş macunlarının %90'ı kutusuz olarak satılıyor, hem de diğer ülkelerde diş macunlarını kutulu olarak satan üreticiler tarafından.

Bu durum her zaman böyle değilmiş ama, İzlanda halkı tüketim alışkanlıklarını değiştirerek, hem politikacıları hem de üreticileri başlattıkları bu değişime yöneltmiş.

- Ayrıca İzlanda, küresel ısınmanın etkilerini bizler gibi haberlerden izlemek yerine, birebir yaşayan bir ülke. Bu nedenle, idarecilerin de etkisiyle, hem kaynak kullanımı hem de atık yönetimi konusunda daha bilinçli ve çevreciler. -

Peki sizce kutusuz diş macunu kampanyası, kitle iletişim araçlarının, sosyal medyanın, reklamların, profesyonel pazarlama yöntemlerinin, internetin, cep telefonlarının… olduğu bu zamanda başarıya ulaşabilecek mi?

Dünya nüfusunun 3'te 2'sinin diş macunu kullandığını düşünürsek, bu hikayenin hedef kitlesi, neredeyse hepimiziz.

Sunduğu vaade gelecek olursak, büyük bir hızla tükettiğimiz bu dünyada, yaşamaya devam etmek, hepimiz için yeterli ve büyük bir ihtiyaç değil mi?

Ölümden sonrasını bilemeyiz, ama burada olduğumuz sürece, yani dünya üzerinde yaşama devam etmek için, kutusuz diş macunu kullanmaya çalışmak, bu ya da bunun gibi kampanyalara iki dakikamızı ayırıp imza vermek, evsel atıklarımızı gereken şekilde ayıklamak, belki yarın direksiyon başına geçmek yerine pedala kuvvet vermek...gibi onlarca küçük ve bireysel adım karşılığında bu büyük ihtiyacı giderebiliriz.

İnançları ya da fikirleri değiştirmek kadar büyük başarılara ulaşamasak da, alışkanlıklarımızı değiştirerek, ölüm öncesi yaşamda var olmayı ve güzel bir hayat sürdürmeyi başarabiliriz.

 

 


Kaynakça

Early Christianity

https://www.khanacademy.org/humanities/world-history/ancient-medieval/christianity/v/jesus-christ-and-christianity

The Great Appeal

https://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/religion/why/appeal.html

Inside the Conversion Tactics of the Early Christian Church

https://www.history.com/news/inside-the-conversion-tactics-of-the-early-christian-church

İlk Görsel - Three Smart Girls 1936

İkinci Görsel - Sermon On The Mount / Carl Bloch

15/01/2021