Zeka Filmi Üzerine: Ölümle Akıl Yürüterek Yüzleşmek Mümkün mü?
“Ve ölüm yok bundan böyle,
Ölümden öte ne var?
Sadece bir nefes, bir virgül...
Hayatı sonsuz yaşamdan ayırıyor.”
Ölüm fermanından farksız bir son safha olan rahim kanseri tanısı alan İngiliz Edebiyatı Profesörü Vivian Bearing (Emma Thompson), kanser uzmanı Dr. Harvey Kelekian (Christopher Lloyd) tarafından yoğun kemoterapiye yönlendirilir. Çok nadir yapılan bu tedavi, yaşamı uzatır ve kanser tedavi araştırmalarına katkıda bulunur, ancak birtakım ağır yan etkileri vardır.
1633 yılına ait olan John Donne’un şiir parçasını, henüz Zeka filminin onuncu dakikasına varmadan duyuyoruz. Birçok izleyiciye göre ağır bir film olan Zeka’nın geri kalanında, ölüm teması ışığında empati ihtiyacı, benliğin keşfi, insan ilişkileri, acı çekmek, hayatın geçici doğası ve dahasını inceliyoruz. Film, “Hastalar ile empati kurmak hastane çalışanlarının sorumluluğu mu?” gibi konuları da ele alırken, en temel tartışma “Ölüm ile aklımız ve zekâmız ile yüzleşmeyi becerebilir miyiz?” sorusudur.
Bu filmi tıp fakültesinde “Biyoetik ve Sinema” dersinde izledim. Dünyada birçok üniversitede etik derslerinde izlenen bir eser olan Zeka filmini dönem sonu projemde konu edinmiş, ilgimi çeken bir konu olduğu için iyi bir not almıştım. Derste filmi tıp çerçevesinde değerlendirmiştim. Şimdi ise, daha önemlisi, herkese verdiği derin farkındalıkları düşünme fırsatı yakaladım.
Bu iki bakış açısının karşılıklı bağlılığını, Vivian’ın hastaneye yerleşirken kendini tanımlamak için kullandığı profesör kimliğinden yeni hasta kimliğine geçişinde görürüz. Vivian, 4. duvarı yıkarak birçok kez kendi kimliğini evirip çeviriyor; yaklaşan ölüm karşısında şimdiye kadar benliğini profesörlükten öteye taşımadığının farkına varıyor. Bireyselliği anlamlı insan ilişkilerinden yoksunluk derecesine getirmesi, eskiden gurur duyduğu bir şeyken şimdi bir eksiklik hissine sebep oluyor.
“Hayatımın göz yaşartıcı hale geldiğine inanamıyorum. Ama engel olmak mümkün değil. Başka bir yol göremiyorum. Yaşamı, ölümü tartışıyoruz ama soyut bir tartışma değil. Benim hayatımı ve benim ölümümü tartışıyoruz. Başka bir atmosfer aklıma gelmiyor. Şimdi parlak lafların sırası değil. Ayrıntılı akademik bir analizden, bilgiçlikten, yorumlardan, karmaşık hale getirmekten daha kötüsü olamaz. Hayır. Şu an basitlik gerek. Şu an... söylemek zor ama... merhamet gerek. Bana son derece akıllı olmanın her şeyi halledeceği öğretilmişti. Ama artık maske düştü. Korkuyorum.”
Tüm bu farkındalıklar, Vivian’ın faniliği ile yüzleşmesi etrafında gerçekleşiyor. Filmin başında tanıştığımız Vivian, ölümü ele alan John Donne’un şiirleri üzerinde uzmanlaşmış ve bu yüzden ölümle baş etmek konusunda gururlu, hatta kibirli biriydi. İlerleyen dakikalarda, Vivian ölümlülüğü bizzat tecrübe edince mütevazı hale gelerek ölümün zekâ (wit) ile ele alınan bir kavram olmaktan çok daha öte olduğunu bizimle paylaşıyor. Zihincilik değerinin yerini öz kabullenme alıyor.
Sonuç olarak, Zeka beni yaşamın değerini sorgulamaya itti ve insan doğasının karmaşıklığını anlamama yardımcı oldu. Birçok katmanda incelenebilecek Zeka, Donne’un “Death Be Not Proud” sonesi eşliğinde gördüğümüz Vivian’ın ölümüyle sonlanıyor.
“Hiç böbürlenme
Ölüm.
Seni kudretli ve dehşetli bulanlar var.
Ama değilsin.”
Kaynakça
HBO Films presents an Avenue Pictures production ; a film by Mike Nichols ; directed by Mike Nichols ; screenplay by Emma Thompson & Mike Nichols ; produced by Simon Bosanquet. (2001).
Wit. New York, NY :HBO Home Video. Donne, John. “Death Be Not Proud”. Elite skills classic. 2011