“Doktor Ölüm” Üzerine: Bir İnsan Yaşamına Kim Karar Verebilir?
1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde bir annenin, yasalara aykırı bir şekilde oğlunun ölümüne sebep olan ve bunu televizyonda yayımlayan kişiye duyduğu minnettarlığı dile getirmesini hatırlıyor musunuz? Betty, "Birinin onu acısından kurtarmasına minnettarım. Ben buna cinayet demem, hümanistlik derim. Derim ki, işler böyle yürümeli," diyordu.
Ancak Betty'nin desteğine ve vefat eden oğlu Tom’un yazdığı rıza mektubuna rağmen, "Doktor Ölüm" olarak tanınan Amerikalı patolog ve ötenazi savunucusu Dr. Jack Kevorkian bu cüretkâr eylemi nedeniyle 10-25 yıl hapse mahkûm edildi. Kendisini ötenazinin yasal hale getirilmesine adayan Kevorkian'ın hayatı “Doktor Ölüm” ("You Don't Know Jack") filminde konu ediliyor.
Kevorkian'ın ölümünden bir yıl önce, 2010 yılında yayımlanan ve Al Pacino'nun başrolünde oynadığı "Doktor Ölüm" filmi, Kevorkian'ın yaşamının ve özellikle de yasadışı olarak yüzlerce hastanın intiharına yardım ettiği dönemin bir portresini sunuyor.
Bu filmi ilk kez bir tıp öğrencisi olarak ders sırasında izledim. Medya ve gazetecilik bölümünden tıp fakültesine geçiş yapan biri olarak, tıp ve etik konularını medya ve sinemada görmenin heyecanını yaşadım. Üstelik izlenimlerimi arkadaşlarımla tartışma ve hepimizi ilgilendiren bu politik, etik, dini, tıbbi ve hukuki ikilemi değerlendirme şansı yakaladım.
Ancak ne kadar tartışırsam ve düşünürsem düşüneyim şu soruların ötesine geçemedim:
Bir insanın ölüp ölmeyeceğine karar verebileceği kadar demokratik ve açık görüşlü bir dünya haline mi geliyoruz? Yoksa yaşam öyle değer biçilmez bir hak mı ki, kişinin kendisinin bile o hakkı kendine hor görmesine izin vermeyelim?
Hukuk, ahlak, din gibi birçok disiplini ilgilendiren bir kavram olan ötenazi, Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede yasal değildir. Benzer şekilde, ABD'de de ötenazi (birkaç eyalet dışında) yasal değil. ABD'de ötenazinin yol açtığı tartışmalı ve çalkantılı dönemi resmeden "Doktor Ölüm" filmi, beni ötenazi ile ilgili farklı bakış açılarını göz önünde bulundurmaya teşvik etti.
Film, bana göre her ne kadar gerçeğe sadık kalsa da ötenaziyi, yani Dr. Kevorkian'ın fikrini destekler niteliktedir. Özellikle terminal hastalıklarla mücadele eden ve dayanılmaz acılar çeken hastalar için, onlara insanca bir şekilde ölmeyi seçme hakkı tanınması gerektiğini savunur. Ötenazi, özgürlük, onurlu bir ölüm ve acıların dinmesi için bir yoldur. Ayrıca Kevorkian, ötenazi fikrini, ölmeyi arzulayan hastaların organ bağışı aracılığıyla diğer hastaların yaşamına umut olmaları fikri ile destekler.
Kevorkian, kötüye kullanım iddialarını şu şekilde yanıtlar: "Her şey kötüye kullanılabilir. Kötüye kullanmanın ardından öğrenirsin ve suçluyu cezalandırırsın. İşte böyle kontrol sağlanır." Filmde, bir başka karşıt fikir, ötenazi savunuculuğu ve dini fikirlerin kontrastı da resmedilir. Bu sahnede Kevorkian tepki gösteren Hristiyan protestoculara "Benim tanrım Bach" diye yanıt verir.
Çeşitli dinlerde yaşamın kutsallığı ve paha biçilmez olması, birçok insan için doktor aracılıklı ölümü bir seçim olmaktan çıkarır. Bir insanın iyileşme şansının olma ihtimali düşüncesi veya ölme fikrinin anlık ve duygusal bir çalkantıdan, depresyondan kaynaklı olması olanağı ötenaziyi tehlikeli bir seçim haline getirir. Holokost sırasında ötenazinin Almanya'nın işgal ettiği bölgelerdeki hastanelerde bulunan engelli hastaları öldürmek için bir kılıf olarak kullanılması bir ötenazinin kötüye kullanımı örneğidir. Benzer şekilde birçok kötüye kullanım olasılıkları, mesela hastanın aile veya yakınlarının baskısı altında çıkarcılığa kurban gitmesi ihtimali de mevcut.
Ayrıca, ötenazinin geri dönüşü olmayan bir karar olması ve bu alanda bir hatanın telafisi olmaması da etik açıdan önemli bir sorundur.
Film, ötenazinin karmaşıklığına dair derin bir bakış açısı sunarak bizi kendi vicdanımızla yüzleşmeye teşvik ediyor. Zaten bir filmi takdir edilir kılan da bu bence. “Doktor Ölüm” takdire şayan bir film. Çünkü izleyeni sanat yoluyla önemli konuları sorgulamaya teşvik ediyor.