Yepyeni Normalimiz: Kuraklık…!
Covid-19 salgınından kurtulmadan yeni bir küresel tehlike ile karşı karşıyayız. Önceki yıllarda da zaman zaman gündeme gelen ancak aynen diğer bir ülke gerçeğimiz olan “deprem” tehlikesi gibi kısa süre içinde unuttuğumuz “KURAKLIK” korkarım ki bu sefer kendisini hiç unutturmamak üzere gündemimize girdi.
Kuraklığı üç evrede tanımlayabiliriz. Belli bir dönem içinde ortalama yağış miktarında meydana gelen azalma “Meteorolojik Kuraklık”, bitkinin büyüyüp gelişmesi için kök bölgesinde yeterli miktarda su bulunmaması “Tarımsal Kuraklık”, uzun süreli yağış eksikliği sonunda yerüstü ve yeraltı su kaynaklarındaki azalma ve eksiklikler de “Hidrolojik Kuraklık” olarak adlandırılır.
Eylül-Kasım 2020 döneminde ülke genelindeki yağışlarda gözlemlenen % 50 azalma Meteorolojik Kuraklık olup asıl tehlike Mart 2021 başından itibaren karşı karşıya olmamız kuvvetle muhtemel olan Tarımsal Kuraklıktır.
Tarımsal Kuraklık gıda güvenliğimiz için en büyük tehdittir, ancak uzun dönemli planlar ve bütüncül yaklaşımlarla mücadele edildiği takdirde çözüm üretmek için halen geç kalmış sayılmayız.
Ülkemizde su kaynaklarının geliştirilmesi ile ilgili faaliyetlerden sorumlu en etkin kuruluş Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüdür (DSİ).
DSİ verilerine göre ülkemizde kullanılan toplam 57 milyar m3 suyun
- % 77 si ( 44 milyar m3 ) sulamada,
- % 23 ü içme-kullanma suyu olarak ve sanayide
kullanılmaktadır.
cdniys.tarimorman.gov.tr/api/File/GetFile/425/KonuIcerik/719/1067/DosyaGaleri/dsi-2019-faaliyet-raporu.pdf#page=58
Buradan hareketle kuraklıkla mücadele için bu iki farklı tüketim kaynağına göre farklı yollar izlenmelidir.
SULAMA ( Tüketimin % 77 si)
‘Sulama”; bitkinin su ihtiyacının doğal yağışlarla karşılanabilen kısmından arta kalanının suni yollarla bitkiye verilmesi olarak tanımlanabilir.
Bugün ülkemizde sulamada kullanılan suyun % 70’i “Salma Sulama” yöntemi ile tarlalara verilmektedir. Salma sulamada tarlaya verilen suyun ancak yarısı bitki kök bölgesine ulaşabilmekte, diğer yarısı israf olmaktadır. “Basınçlı Sulama” yöntemlerinde ise (damla sulama, yağmurlama sulama, pivot sulama, tamburlu sulama ve otomasyona dayalı çeşitli akıllı sulama ve bitki besleme uygulamaları) su sadece bitki kök bölgesine kökün ihtiyacı kadar verilmekte ve salma sulamaya göre % 50 su tasarrufu sağlanmaktadır.
SALMA SULAMA
Mevcut durumda ülkemizde 44 milyar m2 su kullanılarak sulu tarım yapılan 6.600.000 ha alanın;
- 4.600.000 ha. salma sulama ile ve 36,1 milyar m3 su kullanılarak
- 2.000.000 ha. basınçlı sulama ile ve 7,9 milyar m3 su kullanarak
sulanmaktadır.
BASINÇLI SULAMA
Bu verilerden hareketle mevcut salma sulama yapılan 4.600.000 ha alanın 2.000.000 ha. lık bölümünün daha basınçlı sulamaya dönüştürülmesi halinde (siyasi irade mevcut olursa 4 sene içinde gerçekleştirilebilir) 7,9 milyar m3 su tasarrufu sağlanması mümkündür.
Bu noktada 2023 yılına kadar yapılması planlanan 100’ü aşkın yeraltı barajları ile depolanması planlanan su miktarının sadece 40 milyon m3 olduğuna ayrıca dikkatinizi çekmek isterim. www.hurriyet.com.tr/ekonomi/tarim-ve-orman-bakanligi-bu-ay-6-yer-alti-barajini-daha-tamamlayacak-4170794
Yine DSİ verilerine göre baraj, gölet vb su rezervuarlarından suyun tarla başına kadar taşınması % 72 açık kanal ve kanaletler ile yapılmakta ve buralarda da buharlaşma ve sızma nedeniyle %60 a varan su kayıpları yaşanmaktadır. Yeni yatırımlardan önce bu mevcut sistemler acilen kapalı (borulu) sistemlere dönüştürülmelidir. Böylelikle tasarruf edilecek su miktarı da ayrıca dikkate alınmalıdır
Kuraklıkla mücadele ve gıda güvenliği için hızlı ve ekonomik çözüm yolu su arzını arttırmaya yönelik yeni yatırımlardan ziyade (yeni barajlar, göletler, vb.) sulamada karşı karşıya olduğumuz su israfını ortadan kaldırmaya yönelik yatırımlar ve uygulamalardır. Bu şekilde çok daha kısa sürede ve çok daha düşük maliyet ile sonuç alınabilir.
Ancak içinde bulundukları ekonomik koşullar dikkate alındığında çiftçilerimizin büyük bölümünün ilk yatırım maliyeti yüksek basınçlı sulamaya geçme olanağı yoktur. Bu gerçek ve basınçlı sulama ile su tasarrufu dışında elde edilecek sosyoekonomik yararlar da dikkate alınarak çiftçilerimizin bu sistemlere erişimi kolaylaştırılmalıdır.
Bu kapsamda;
- En azından çok su tüketen mısır, çeltik, şeker pancarı, pamuk vb ürünlerin üretiminde ve yine en azından altyapısı uygun olan bölgelerde ZORUNLU OLARAK kullanılmak üzere basınçlı sulama sistemleri çiftçilere devletçe hibe edilmeli ve bu alanlarda salma sulama yapılmasına izin verilmemelidir.
- Kullanımları ülke çapında yaygınlaşana kadar başta Kdv muafiyeti olmak üzere basınçlı sulama sistemleri için devletçe çeşitli destekler verilmelidir.
- Kamu, Üniversite, STK lar ve özel sektör işbirliği ile çiftçilerimiz; finansal okuryazarlık, pazarlama, marka oluşturma, kooperatifçilik, akıllı tarım uygulamaları vb. konularda güncel bilgiler ile donatılmalıdır.
Tüm bu tedbir ve uygulamalar havza bazlı yapılacak su bütçesi ve üretim planına uygun olarak yürütülmelidir.
İÇME-KULLANMA SUYU VE SANAYİ (Tüketimin % 23’ü)
Büyükşehirlerde kuraklıkla mücadelenin en etkin yolu “Su Bütçesi” yapılması ve tüm plan ve uygulamaların (kentsel gelişim, imar planları, altyapı yatırımları vb) bu bütçeye göre yapılmasıdır.
İklim değişikliği ile önümüzdeki otuz sene içinde sıcaklıkta artış, yağış miktarında azalma olacağı buna karşılık farklı bir politika uygulanmaz ise başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerimizin nüfuslarının artacağı bir gerçektir. Keza sanayimizin gelişmesi ile su tüketimi de artacaktır.
Bu basit gerçek ışığında özellikle büyükşehirler için alınacak temel tedbirler yine arzı artırmaktan ziyade talebi azaltacak ve/veya farklı bölgelere yayacak şekilde olmalıdır. Örneğin doğru tercihler ve politikalar uygulanarak ve gerekli destekler sağlanarak gerçekleştirilecek kırsal kalkınma ile büyükşehirlere göç duracak, bu bölgelerde istihdam, konut, her türlü altyapı ve su ihtiyacı artmayacaktır. Ayrıca son günlerde konuşulmaya başlanan havzalar arası su transferi gibi son derece yüksek maliyetli ve uzun vadede yaratacağı çevresel etkiler öngörülemeyen projelere en azından yakın gelecekte ihtiyaç duyulmayacaktır.
Büyükşehirler de kuraklıkla mücadele için bir seçenek olarak gündeme getirilen “Yağmur Suyu Hasadı’nın” mevcut yapı stokunda uygulanabilmesinin özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda çok güç olduğu kanaatindeyim. Uygulama, yeni yapılacak yapılarda da kentsel dönüşümde karşı karşıya olduğumuz gerçekler dikkate alındığında, az sayıdaki kamu ve büyük ölçekli toplu konut projeleri ile sınırlı kalacaktır. Özetle bu tedbirin çıktısının kuraklık sorununun çözümüne katkısı çok sınırlı olacaktır.
Şehirlerde tüketilen içme suyu fiyatlarının artırılması da ücretli kesimin yarısının asgari ücret aldığı, emeklinin ekonomik durumun manşetlerden düşmediği bir ülkede ne kadar uygundur ve çıktısı ne olacaktır iyi düşünülmelidir.
Sonuç olarak;
İçinde bulunduğumuz pandemiden inşallah bir iki seneye kadar kurtulacağız ama iklim değişikliği ve kuraklık bundan böyle hep bizimle olacak.
Bununla birlikte, kuraklıkla mücadele için en etkin yol olarak gördüğüm ‘Sulama Yönetimi” konusunda ülke olarak yeterli bilgi birikimine, teknolojiye ve mali kaynağa sahip olduğumuza inanıyorum.
Kırsal Kalkınmayı öncelikleyen bütüncül bir yaklaşım ile çözüm mümkündür.
Kaynakça
Kaynakça;
www.dsi.gov.tr/
www.tarimorman.gov.tr/
mgm.gov.tr/
www.hurriyet.com.tr
basusad.org.tr/