Köyümüze Tarım Danışmanı Gelmiştir...

Köyümüze Tarım Danışmanı Gelmiştir...

A+ A-

Bir süredir İzmir’in Tire ilçesine bağlı Küçükkale Köyünde yaşıyorum.

Her çarşamba sabahı Köy Cami’nden” Köyümüze doktor bey gelmiştir…” anonsu yapılır. İsteyen köy sakinleri de köye gelen aile hekimine muayene olur, ilaçlarını yazdırır...

Bu anonsu duya duya zaman içinde aklımda şöyle bir fikir oluştu… Cami’den, örneğin her perşembe sabahı da “Köyümüze Tarım Danışmanı gelmiştir...” anonsu yapılsa...!

Peki, “Tarım Danışmanı “ köyde ne yapacak?

Gerek aile geçmişim (dedem, amcam ziraat mühendisi ve çiftçiydiler, halen iki kuzenim de tarımla uğraşıyor) gerekse iş yaşamım dolayısıyla toprağa, tarlaya, tarımsal üretime pek yabancı olmamama rağmen son zamanlarda şahit olduğum bazı gerçekler olmasa sürdürülebilir tarım ve güvenli gıdaya ulaşabilmek için üretilmesi gereken çözümün (uygulanabilir bir sistem geliştirmek) aciliyetinin bu kadar farkında olmayabilirdim.

Yaşadığım köyün bulunduğu Küçük Menderes havzası büyükbaş hayvancılığın yaygın olduğu bir havza. Yıllar önce ana ürünün pamuk (geçen sene iyi para ettiği için bu sene pamuk üretimi tekrar arttı) olduğu bölgede hayvancılığın gelişmesiyle birlikte son yirmi yıldır yoğun olarak mısır ekiliyor. Türkiye’den ihraç edilen kuru domatesin %65’i de bölgede üretiliyor. Şeftali, bölgenin bir diğer önemli ürünü. Ancak tüm bu ürünler bitki su tüketimleri yüksek olan ürünler. Ayrıca bölgede aralarında kağıt sanayii gibi üretim aşamasında çok su tüketilen kuruluşların da bulunduğu sayıları azımsanmayacak fabrikalar var.

        

Bu yapıdaki bölgede, yaşanan kuraklık ve artan enerji maliyetleri ile bu yaz tarımsal sulamada ciddi problemler yaşandı. Yüksek ilk yatırım maliyetleri nedeniyle daha az su tüketen, sulama randımanı yüksek modern sulama sistemlerine geçiş neredeyse durdu. Zeytin gibi bazı ürünler hiç sulanmadı, sulanamadı. Aynı plansız yapıyı sürdürdüğümüz takdirde gerek tarımsal üretim gerek sanayi ve gerekse evsel kullanım amaçlı su tedarikindeki problemin önümüzdeki günlerde artarak devam etmesi kaçınılmaz görünüyor.

Su kadar önemli olan ancak günlük hayatımızda çoğumuzun dikkatini çekmeyen diğer bir konu da bilinçsiz kullanım nedeniyle belli bir süre sonra kullanımı zorunlu hale gelen (aksi halde verim çok düşük oluyor) kimyasal gübre kullanımı ve olumsuz sonuçları (toprağın niteliğinin bozulması, çiftçiye ek maliyet, yer altı sularının kirletilmesi vb.).

Hayati bir başka konu da aynı gübre gibi bilinçsiz kullanım sonucunda doğal dengenin bozulması, hibrit tohumların kullanımının yaygınlaşması vb. birçok nedenle zirai ilaç kullanımında yaşanan artış. Ovanın içindeki yoldan arabayla geçerken şeftali bahçelerindeki ilaçlama kokusundan etkilenmemek için camlarınızı kapalı tutmak hatta arabanın havalandırma sistemini dışarıdan içeriye hava girişini kesecek şekilde ayarlamanız gerekiyor. Bahçesinde ilaç kullanmadan karnabahar, brokoli yetiştiren neredeyse yok. Yine ilaç kullanmazsanız mandalinalar Akdeniz meyve sineği nedeniyle telef oluyor. Zeytin, ceviz, üzüm, patlıcan, biber, domates, hemen her şey ilaçlanıyor. Medyada anne sütünde büyükbaş hayvanlarda kullanılan antibiyotik kalıntısı bulunduğunu duyduğumda haberi doğrusu biraz abartılı bulmuştum ama dediğim gibi insan durumun ciddiyetini ancak bazı gerçeklere şahit olduğunda kavrayabiliyor.

Bugün bir bakkal dükkanı, hatta küçük bir çay ocağı açmak isteseniz bile faaliyet konunuzu ve şeklini düzenleyen ve denetime tabi olan bir “ruhsat” olmak zorundasınız ama tarımsal üretim yapıyorsanız, ruhsat benzeri bir belgeye ihtiyaç olmadan istediğiniz tarlada istediğiniz ürünü yetiştirebilir, istediğiniz gibi sular, istediğiniz gibi gübreler, istediğiniz ilaçla istediğiniz kadar ilaçlarsınız, istediğiniz şekilde kurutur, istediğiniz gibi paketler, istediğiniz gibi depolayabilir ve satabilirsiniz. Üretim yapmak istemezseniz de arazinizi boş bırakabilirsiniz… Tarlanızda veya bahçenizde bir kaynak suyu kullanıyorsanız, kullanmadığınız zaman su boşa akmaya devam edebilir, kimse sizi sorgulamaz…

Bir de içinde Tarımsal Danışman’ın yer alacağı şöyle bir senaryo düşünelim…

Tarımsal üretim yapılan bütün parsellerin tapu kayıt bilgileri merkezi bir veri tabanında kayıtlıdır. Kayıtlarda; parsele ait ada-parsel numaraları yanı sıra ilgili parsele ait; coğrafi koordinatlar, (ısı, nem vb. iklim özelliklerine erişmek için) toprak özellikleri, en yakın su kaynağı ve bilgileri, havza planına uygun olarak üretimi yapılabilecek ürün veya ürünler, üretimi uygun bulunan her bir ürün için su kaynağı ve özellikleri ile toprak yapısına en uygun sulama yöntemi ve programı, yıllar bazında üretim bilgileri (her bir bitkisel üretim için kullanılan tohum, fide, su, gübre ve zirai ilaç cins ve miktarı, kullanılan enerji miktarı, varsa kullanılan teşvik ve alınan destekler, sonuç olarak elde edilen verim) gibi her bir tarımsal faaliyet, girdi ve çıktıya ait bilgiler yer alır.

Üretim sezonu öncesinde her bir çiftçi yapmayı planladığı üretim için Tarım Danışmanı vasıtasıyla başvuruda bulunur. Havza bazında yapılmış olan ve her yıl güncellenen üretim planı ve çiftçinin geçmiş performansı esas alınarak yapılan değerlendirme sonucunda başvuru onaylanır veya çiftçiye farklı üretim seçenekleri sunulur.

Üretim sezonunda çiftçi, elinde merkezi veri tabanına bağlı tabletle köyüne gelen (ya da kasabasında/ilçesinde bulunan) Tarım Danışmanına (aile hekimi eşdeğeri olarak düşünelim) bitkisel üretimde yaşadığı sorunları iletir, danışman gerek görürse araziye giderek durumu inceler, çiftçiye çeşitli önerilerde bulunur, gerek göreceği gübre ve zirai ilaç (öncelikle doğal, biyolojik mücadele seçenekleri) “Reçetesi” yazar. Reçete ’de neyi ne kadar ve ne süre ile kullanacağı yer alır. Zaten Çiftçinin reçetesiz gübre, bitki besleme maddeleri ve zirai ilaç satın alma olanağı yoktur.  Çiftçi eğer “Tarım Sigortası” yaptırmışsa gübre ve zirai ilacı %50 indirimli (sosyal güvenceli hastaların indirimli ilaç temini gibi) temin eder. Çiftçi her türlü bitkisel üretimin yanı sıra, meyve yetiştiriciliği, sulama, budama, aşılama, dikim, ekim, toprak işleme hatta pazarlama gibi konularda da danışmandan destek alır.

Danışman çözüm oluşturamadığı durumlarda çiftçiyi (hastayı) en yakın ilçe veya ildeki “Tarımsal Danışmanlık Merkezlerine” (2. veya 3. basamak sağlık kurumları) yönlendirir. Danışman ayrıca belli aralıklarla tarımsal üretim yapılan her bir parseli ziyaret eder, gözlem ve denetim yapar, kayıtlarını günceller, üretim dönemi sonunda çiftçi ile sonuçları değerlendirir ve bir sonraki dönem yapılacak üretim hakkında önerilerde bulunur, hatta belli koşullarda belli uygulamaları zorunlu kılar. Koordinasyon içinde çalışacağı kurumlarla birlikte, çiftçiye tarımsal üretim dışında tarımda dijitalleşme, kooperatifçilik, pazarlama, klasik ürünler yerine katma değeri yüksek yeni ürünlerin yetiştirilmesi, seracılık vb. konular hakkında güncel bilgilerin verileceği “Çiftçi Eğitimi” programları içinde yer alır.

Kamu, her yıl bir sonraki yılın tarımsal üretim planlamasını yaparken, havza planlarını gözden geçirirken, yatırım ve destek bütçesi oluştururken merkezi veri tabanındaki sahadan toplanan kayıtları değerlendirir.

Peki böyle bir senaryo gerçekleşebilir mi, uygulanabilir mi?

İlk akla gelen soru şu olur sanırım; bitkisel üretim, sulama, bitki besleme, zirai mücadele, toprak, hatta tarım ekonomisi ve hatta çiftçi ile iletişim kurma ve çiftçi eğitimi konusunda uzman/deneyimli bir danışmana ulaşmak mümkün mü? Zor…! Bir kere bizim Ziraat Fakültelerimizdeki konu bazlı eğitim sistemi buna müsaade etmiyor. Ayrıca liseyi bitiren öğrencilerimiz genellikle Ziraat Fakültelerini tercih etmiyor.

Ancak iyi bir planlama ve gerekli özendirmeler yapılarak bir senelik hızlandırılmış meslek içi eğitim ile, belirtilen niteliklere uygun ve her biri yerine göre 5-10 köyden sorumlu olarak görevlendirilecek bir kadro pekala yetiştirilebilir (pratisyen hekim eşdeğeri) düşüncesindeyim. İlçe ve illerdeki Tarım ve Orman Müdürlüklerinde de farklı konularda uzmanlaşmış kişilerin (uzman hekimler) bir araya gelmesiyle oluşacak “Tarımsal Danışmanlık Merkezleri” kurularak köylerde görev yapacak Tarım Danışmanları desteklenebilir. Tüm bu yapı yörelerdeki çiftçi örgütleri, kooperatifler, birlikler ve Ziraat Odaları hatta bazı STK lar gibi yapılarla koordinasyon içinde çalışmalı ve elbette yaklaşık yirmi sene önce “bin köye bin ziraat mühendisi” adıyla başlatılan projenin neden başarıya ulaşamadığı objektif bir şekilde araştırılmalıdır.

Bana üzerinde durmaya, düşünmeye değer geliyor. İyi bir prodüktör ile bu senaryo gerçekleştirilerek sürdürülebilir tarım ve güvenli gıdaya ulaşım adına iyi bir adım atılabilir.

 

 

09-11-2022
Nuri Göktepe

Nuri Göktepe

Tarım

Ankara doğumlu olup üç yaşımdan itibaren İzmir’de yaşamaktayım. Ortaokul ve Lise’yi Bornova Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nden mezun oldum.

Çalışma hayatıma başta tarımsal sulama olmak üzere çeşitli amaçlara yönelik basınçlı plastik boru üretimi konusunda yurt çapında faaliyet gösteren aile şirketimizde başladım. Daha sonra iş yaşamımı kurucuları arasında olduğum damla sulama boru ve parçaları üretimi ile sulama projeleri tasarımı ve uygulaması konusunda uzmanlaşan şirketimde sürdürdüm. Tarım, sulama, gıda, kırsal kalkınma konularında çalışmalar yapan STK lara üyeliklerim yanı sıra 2018 yılından bu yana kurucuları arasında bulunduğum Basınçlı Sulama Sanayicileri Derneği Genel Sekreterliği görevini sürdürmekteyim.

Otuz yılı aşkın birikimlerime dayalı düşüncelerimi sizlerle paylaşabilmek adına buradayım.

Umarım birlikte düşünür, birlikte üretiriz..

ngoktepe@gmail.com