1313
Gerek iklim değişikliğinin gerekse su kaynaklarımızı hoyratça kullanmaya devam etmemizin sonucu olarak gün geçmiyor ki tarımsal sulamada yaşanan krizle ilgili yeni bir haber gündeme gelmesin.
2 kez su verilmesi planlanan 400 bin hektar sulanabilir arazisi olan Söke ovasına ilk su, zamanında ve yeterince verilemedi. Bu günlerde ikinci suda da aynı problem yaşanıyor. Bu nedenle de rekoltede düşüş ve pamuk ithalatında artış bekleniyor.
Hemen her yerde olduğu gibi Türkiye’nin en verimli ovalarından Çukurova’da da durum aynı. Su bitti!... Seyhan Sol Sahil Sulama Birliği köy muhtarlıklarına ve ilgili birimlere yazı göndererek su olmadığı için güzlük ekim yapılmamasını istedi.
Böylesin bir kriz ortamında son günlerde okuduğum, incelediğim iki belge beni bir kez daha “su” konusunu gündeme getirmeye itti.
İlk belge yazılı basında yer alan Tarım ve Orman Bakanı’nın kamu kurum ve kuruluşlarına “su verimliliği” tedbirlerine ilişkin gönderdiği yazı.
Yazıda özellikle günlük kullanımda su tasarrufu (basınçlı duş başlığı, sensörlü musluk, tasarruflu rezervuar kullanımı vb ile) sağlanmasının yanı sıra park, bahçe ve camiler gibi kamuya açık yerlerde suyun boşa akıtılmaması, içme suyu şebekelerindeki su kayıp kaçaklarının asgariye indirilmesi, sulamada atık su kullanılması gibi tedbirlerin alınması isteniyor.
Su tasarrufu konusunda basınçlı duş başlığı kullanımının önemi dile getirilirken kullandığımız suyun dörtte üçünü tükettiğimiz tarımsal sulamada %50 su tasarrufu sağlayan basınçlı sulama sistemlerinin (damla sulama, yağmurlama sulama, pivot, lineer ve tamburlu sulama) kullanımının önemine ise hiç değinilmemiş olmasını garipsedim doğrusu…
Belgelerin ikincisi Tarım ve Orman Bakanlığınca hazırlanmış olan “Değişen İklime Uyum çerçevesinde Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2023-2033” adlı belge.
Söz konusu belgede sektörel su kullanımlarına yönelik mevcut durum, ulusal ve uluslararası mevzuat, yürürlükte olan plan, program ve belgeler analiz edilmiş ve küresel ölçekte su verimliliği uygulamaları değerlendirilmiş. Değerlendirmeler sonucunda, suyun tüm sektörlerde verimli kullanılmasına yönelik stratejiler ve eylemler ile sorumluluk yüklenecek ve iş birliği yapılacak kurum ve kuruluşlar ve takvim (belirlenen hedeflere ulaşmak için yapılacak eylemlerle ilgili) belirlenmiş.
Belgenin isminden etkilenmiştim ancak gördüm ki “su ve sulama cephesinde” yeni bir şey yok… Daha önce birçok çalıştay, şura ve kalkınma planı çalışma komisyonu raporları ve Tarım ve Orman Bakanlığının ilgili kurumlarının çeşitli belgelerinde yer alan veriler, bilgiler ve hedefler derlenerek bir araya getirilmiş. Bu anlamda oldukça güzel bir çalışma olduğu söylenebilir, ancak yeni hiçbir şey yok, eski belgelerde yer alan analizler ve bunlara bağlı olarak ortaya konan hedefler yeniden takvime bağlanmış o kadar. Hele bazı hedeflerin takvimini görünce tam bir hayal kırıklığına uğramamak mümkün değil.
Örneğin;
- Sulama birliklerinin, sulama kooperatiflerinin ve halk sulamalarının tek çatı altında toplanması için mevzuat hazırlanması. 2023 – 2028
- Şebeke iletim ve dağıtım hatlarında açık sistemlerin kapalı sistemlere dönüştürülmesi, eskiyen kapalı sistemlerin yenilenmesi, otomasyonun yaygınlaştırılması, ölçüm ve izleme sistemlerinin kurulması. 2023 – 2033
- Tarla içi sulama randımanının artırılması için teşvik mekanizmalarının kapsamının genişletilmesi ve su açığı bulunan bölgelerin önceliklendirilmesi. 2023 – 2028
- Yeraltı su kaynakları kullanımının tahsislere uygunluğunun kontrol altına alınması, kuyu barışının sağlanması. 2023 – 2030
Belgeden alıntıları artırmak mümkün. Ülke olarak yaşadığımız su krizine rağmen hepsinin ortak özelliği çok rahat ve uzun bir takvime sahip olmaları. İster istemez soruyor insan;
- Ülkemizde uzun yıllardır faaliyette bulunan ve kendilerine ait bir kanuna bile sahip olan sulama birliklerini, kooperatifleri ve halk sulamalarını tek çatı altında toplamak için (bu konu on yıllardır gündemde) mevzuat hazırlanması beş yıl mı sürer?
- Kullandığımız suyun %77 si tarımsal sulamada kullanılırken ve bu suyun neredeyse yarısı israf edilirken bu israfı önleyecek kapalı sistem sulama altyapıları inşası için acaba on yılımız var mı? Bir diğer soru; on yıl önce kapalı sulama sistemi yatırımlarının yıllık merkezi yönetim yatırım bütçesi içinde %9,2 olan payı bugün %5,2 ye düşürülürse bu yatırımlar on yıl içinde bile bitirilebilir mi?
- Tarla içi sulama randımanını artırmanın en önemli aracı tarla içinde basınçlı sulama istemlerinin yaygınlaştırılması ve bunun için de bu sistemlerin teşvikidir. Mevcut teşvik isteminin genişletilmesi ve öncelikli yörelerin tespiti gerçekten beş yıl mı sürer?
- Yıllardır sektörün tüm paydaşlarınca bilinen ve dile getirilen ruhsatsız kuyu kullanımının çözümlenmesi ve yer altı suyu tahsislerinin gözden geçirilmesi için yedi yıllık bir çalışmaya mı ihtiyaç var?
Ayrıca belgede bu eylemlerin çoğunun sorumlusu olarak Tarım ve Orman Bakanlığının belirlenmiş olduğu görülüyor. Bakanlık tek başına bu hedefleri gerçekleştirebilir mi acaba? Gerçekleştirebileceği öngörülüyorsa 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planında yer alan 2.000.0000 ha alanda kapalı (basınçlı) sistem sulama altyapısının inşası ve tarla içi basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasıyla sulama randımanın artırılması hedeflerine neden ulaşılamadı?
Buraya kadar belki biraz teknik bir yazı oldu… Özetle Tarım ve Orman Bakanlığı su ve sulama konusunda yıllardır güzel söylemlerde bulunuyor, güzel etkinlikler düzenliyor, güzel belgeler hazırlıyor ancak bir türlü istenen sonuca ulaşılamıyor.
Şimdi gelelim yazının başlığına...
2022 yılı nüfusu dikkate alındığında, resmi verilere göre ülkemizde kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.313 m3’tür. Falkenmark İndikatörüne (su kıtlığı indeksi) göre kişi başı su potansiyelinin 1.700 m3’ten fazla olması gerekmektedir. Yılda kişi başına düşen su miktarı 1.700 - 1.000 m3 arası olan ülke veya bölgelerin “su stresi” içinde oldukları ifade edilmektedir. Bu bakımdan, Ülkemiz “su stresi” sınıfında yer almaktadır. Kişi başına düşen su miktarı 1.000 m3 ün altına düştüğü taktirde de o ülke ”su kıtlığı” çeken ülke sınıfına girmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) nüfus senaryolarına göre Türkiye nüfusunun 2030 yılında 93.328.574 kişiye, 2040 yılında 100.331.233 kişiye, 2050 yılında ise 104.749.423 kişiye ulaşması beklenmektedir. (sığınmacıların dikkate alındığını sanmıyorum…) Artan nüfusla birlikte kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1.200 metreküpe, 2040 yılında 1.116 metreküpe, 2050 yılında ise 1.069 metreküpe kadar düşmesi beklenmekte olup bu gerçekler ışığında çok yakın gelecekte Türkiye’nin su kıtlığı sınırına çok yaklaşacağı ve sonrasında ise su kıtlığı çeken bir ülke durumuna geleceği aşikârdır.
Diğer yandan; İklim değişikliğine bağlı olarak havzalarımızdaki su varlığının değişimine yönelik projeksiyon çalışmaları Türkiye’de su varlığının yüzde 25’e varan oranlarda azalabileceğini göstermektedir. Bu durumda çok değil 25 yıl sonra kişi başıma düşen su miktarının sadece 802 m3 olacağı öngörülmektedir.
Suyun böylesine kıymetli olduğu günlerde ülkemizde suyun dörtte üçünün tarımsal sulamada kullanıldığına bir kez daha dikkat çekmek isterim.
Su Kullanımının Sektörel Dağılımı
Toplam Su Kullanımı 57 milyar m3
Tarımsal Sulama 44 milyar m3 % 77
Yerüstü Suyu 33 milyar m3
Yeraltı Suyu 11 milyar m3
İçme Kullanma ve Sanayi 13 milyar m3 % 23
Yerüstü Suyu 7,5 milyar m3
Yeraltı Suyu 5,5 milyar m3
Tarımsal Sulamada kullanılan 44 milyar m3 suyun bakanlık verilerine göre %68’i vahşi sulama ile tarlalara verilmekte ve böylelikle yılda en az 15 milyar m3 su israf edilmektedir. Sulama altyapılarındaki kayıp kaçaklarda dikkate alındığında tarımsal sulamada israf edilen suyun miktarı 20-22 milyar m3 lere kadar çıkmaktadır.
Bu gerçekler başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere sektörün tüm paydaşlarınca bilinirken sorunun çözümü için hiçbir “yeni” ve “radikal” eyleme girişilmemektedir.
Hızla “su kıtlığına” doğru gidiyoruz. Güncelliği tartışmalı olsa da sorunun ciddiyetini tespit etmek için elimizde yeterince veri olduğu kanaatindeyim. Ayrıca çözüm yolları konusunda da kamu ve özel sektör birçok noktada fikir birliğine sahip. Kısacası teşhis de tedavi yöntemi de taraflarca bilinmektedir. Bence eksik olan şey siyasi iradedir.
1313’ten geriye doğru sayımı durdurmak (en azından yavaşlatabilmek) için; iklim değişikliği ve sonuçlarından biri olarak karşı karşıya kaldığımız sıcaklık artışı, su kaynaklarındaki azalma ve kuraklık aynı deprem gibi bir doğal felaket olarak kabul edilmeli, bu felaketle mücadele için bir an önce yeterli kaynak ve organizasyon sağlanmalı ve her türlü siyasi kaygı bir yana bırakılarak çok radikal kararlarla eyleme geçilmelidir.
Kaynakça
- https://www.suverimliligi.gov.tr/wp-content/uploads/2024/03/SU-VERIMLILIGI-STRATEJI-BELGESI-ve-EYLEM-PLANI_GUNCEL_compressed.pdf
- https://www.hurriyet.com.tr/gundem/dus-ve-sulama-uyarisi-42492951
- https://www.tarimdunyasi.net/2024/08/06/cukurovada-su-bitti-ciftciye-ekmeyin-mesaji-gonderildi/