BARINAKTAN TAPINAĞA – MİMARLIĞIN ÖYKÜSÜ - II

BARINAKTAN TAPINAĞA – MİMARLIĞIN ÖYKÜSÜ - II

A+ A-

İlk çağlardan günümüze kadar mimarlık sanatının ve yapıların geçirdiği evrimi sizlere aktarmaya çalıştığım yazı dizisinin bu bölümünde, Klasik Yunan ve Roma İmparatorluğu mimarilerinin yanı sıra 1400-1600 yılları arasındaki Muhteşem Osmanlı Dönemi olarak adlandırılan İslam Mimarisine ait önemli eserlere kısaca değinmek istiyorum.

Yunanlar MÖ 6. yüzyılla birlikte taş yapılar yapmaya başlamışlardır. Taşın doğadaki yaygınlığı, çeşitliliği, yüzeylerinin istenilen estetik etkiyi sağlayacak şekilde hazırlanmaya ve bezemeye olanak vermesi, basınca direnci, kendi kütle ağırlığıyla statik süreklilik ve stabilite yaratması, her türlü dış etkilere dayanıklılığı, çağlar boyunca taşın yapılarda öncelikle aranan ve kullanılan üstün ve soylu bir malzeme olarak değerlendirilmesine yol açmıştır.

Yunanların taş yapılarda geliştirdikleri üç sütun tipi ya da düzeni daha sonra bunlara süslü çeşitlemelerini katan Romalılar tarafından uyarlanmış ve on beşinci yüzyıldaki Rönesans’dan zamanımıza kadar temel mimarlık sözlüğünün bir parçası olmuştur. Bu sütun tipleri veya düzenleri Dorik sütun, İyon düzeni ve Korent düzeni olarak adlandırılır.

  

Daha sonra Romalılar Yunan düzenlerini benimseyerek onları büyük oranda dekoratif öğeler olarak kullandılar. Romalıların getirdiği temel değişiklik, bu üç düzenden oluşturulan Kompozit (Karma) düzendi.

Bir açıklığı geçmek için kiriş veya kemer kullanılması gerekir. Ancak, kemer iki büyük üstünlüğe sahiptir. İlk olarak kemer kaskı şeklinde birçok küçük taşlardan oluşur. Büyük taş bloklarla uğraşmanın yanı sıra, çatlağı ve kusuru olmayan yekpare büyük bir taş bulma zorunluluğunu ortadan kaldırır ve fiziksel özellikleri nedeniyle kemer uygulamalarıyla çok daha büyük açıklıklar geçilebilir. Kemer imalatında en üst kilit taşı yerine konuluncaya kadar kemer taşlarının kalıpla desteklenmesi gerekir.

Antik Yunan dönemde sütun, sütun başlığı ve arşitrav ile kurulan mimari biçimlenme, Roma döneminde yapılarda kemerin kullanılmasıyla başka bir boyut kazanmıştır. Roma mimarisi önceki mimarilere benzemiyordu. Persler, Mısırlılar, Yunanlar ve Etrüsklerin hepsinin anıtsal mimarileri vardı, ancak binalarının heybeti genelde dış görünümlerine yansıtılmıştı. Betonun, kemerlerin ve tonozların keşfi ve kullanılması ile Roma mimarisi bu gelenekten büyük ölçüde ayrılmaya başladı. Roma'daki binaların içi de dışı kadar etkileyici olmuştu.

Romalılar kemerleri kullanarak su kemerleri ile şehirlere su sağlamıştır. Günümüze kadar gelmiş ve hala su taşımakta kullanılan Roma dönemine ait su kemerleri, su sarnıçları, hamamları ve çeşmeleri bulunmaktadır. Aynı zamanda, İmparatorlukta kemer teknikleri kullanılarak “gymnasium” denen sağlıklı yaşam yapıları inşa edilmiştir.

M.Ö. 4500 yıllarında Mezopotamya’da killi topraktan yapılan harçların kullanıldığı bilinmektedir. Tarihte, Mısır Piramitleri, Çin Seddi ve değişik zamanda yapılan kalelerde o dönemin medeniyetini simgeleyen birçok değişik bağlayıcı madde kullanılmıştır. Romalılar kireç, moloz taş, su ve Pozzuoli’den getirilen volkanik kum kullanarak elde ettikleri beton türü malzeme ile büyük boyutlarda tonoz ve kubbe sistemlerini uygulayarak çok geniş mekanlar yaratmayı başardılar. Örneğin Pantheon’un kubbesi bu beton benzeri malzeme kullanılarak inşa edilmiştir.

Pantheon “tüm tanrıların tapınağı" anlamına gelir. İlk olarak Antik Roma'nın tüm tanrıları için M.S. 126 yılında tapınak olarak inşa edilmiş bir yapıdır. Başlarda içerisinde pagan tanrı heykelleri varken, daha sonra kilise tarafından bu heykeller yok edilmiş, Pantheon da bir katolik kilisesi haline getirilmiştir. Yedinci yüzyıldan bu yana kilise olarak kullanılan Pantheon, Roma’daki en eski beton kubbeli binadır. Tepesinde daire biçiminde bir boşluk vardır. Kubbenin çapı 43 metredir ve yapının yüksekliğine eşittir. Tepesinde göz (oculus) adı verilen 8.3 m çapında dairesel bir açıklıktan aydınlanır.

Bu dairesel Roma tapınağı modeli Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğu döneminde de benimsenip geliştirildi. Bu dönemin en büyük kubbeli yapılarından biri olan Aya Sofya 532-537 yılları arasında İstanbul’da inşa edilmiştir. 

"Aya sofya" adı "kutsal bilgelik" anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.

Aya Sofya, her şeyden önce boyutu ve mimari yapısıyla önem taşır. Yapıldığı dönemin dünyasında hiçbir bazilika Aya Sofya’nın kubbesinin boyutundaki bir kubbe ile örtülebilmiş ve böylesine büyük bir iç mekâna sahip değildi. Aya Sofya’nın kubbesi Roma’daki Pantheon’un kubbesinden küçük olmakla birlikte, Aya Sofya’da uygulanan yarım kubbe, kemer ve tonozlardan oluşan karmaşık ve sofistike sistem, kubbenin çok daha geniş bir mekânı örtebilmesini sağlayarak kubbeyi daha etkileyici kılmaktadır. 

İslam Mimarisi ise 622-1600 yılları arasındaki dönemde kurulan imparatorlukların yer aldığı İspanya’dan Hindistan’a kadar uzanan coğrafyada yer almıştır. Müslümanlar genelde cuma namazını birlikte kılmak için cuma günü camiye giderler. Günde beş kez kılınan namazı ise, abdest aldıktan sonra Kabe’ye doğru yönelerek her yerde gerçekleştirebilirler. İslam’ın mimari hedefleri başlangıçta son derece mütevazıydı. Ne Peygamber’in ne de dört halifenin büyük yapılar inşa ettirmedikleri görülür. Ayrıca, Arapların çoğu göçebe kabileler halindeydiler ve önemli bir mimari kültür geliştirmemişlerdi. Dolayısıyla çoğu kez ele geçirilen yerlerdeki eski dinlerden kalan yapıları camiye dönüştürdüler.

Hıristiyanlığın tersine, Peygamberin, Meleklerin ve canlıların figüratif temsilleri İslami kurallara uygun değildi. İslami yapıların iç mekanlarında kullanılan mozaikler ve çiniler, geometrik veya bitkisel süsleme ya da dekoratif hatlarla bezelidir.

 

 622-1600 yılları arasındaki İslam Mimarisinin en güzel örneklerinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Hindistan’ın Agra şehrinde Babürler’in şahı Cihan’ın, çok sevdiği eşi Ercümend Banu-Begüm Mümtaz Mahal için yaptırmış olduğu türbe olan Taj Mahal Hint İslam Mimarisinin en mükemmel örneğidir. Pakistan Lahor’da inşa edilen Badshahi (Padişah) Camii ise olağanüstü bir mimariye sahiptir. Kudüs’de 687-92 yılları arasında Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılan sekizgen biçimli, iç çemberin altın bir kubbeyle örtüldüğü ve dışının Türk çinileriyle kaplı olduğu Kubbetü’s Sahra etkileyici mimarisi ve görünümüyle şehirdeki diğer Hıristiyan yapıtlarıyla rekabet etmektedir.  Özbekistan Buhara’da 16. yüzyılda inşa edilen Mir-i Arab Medresesi ise İslam Mimarisinin ihtişamlı bir örneğidir.

İkinci Roma ve Ortodoks Hıristiyanlığının merkezi olan İstanbul’u fethederek, başkent yapan Osmanlılarda mimari, Sinan’ın saray mimarı olarak atandığı 1539 yılına kadar gelişmesini tamamlayamamıştı. Efsanevi Osmanlı mimarı Sinan’ın Sultan II. Selim için Edirne’de yaptığı cami 1574 yılında tamamlanmıştır. Gökyüzüne yükselen 83 metre yükseklikteki üçer şerefeli dört adet zarif minare, fil ayağı denilen sekiz sütun üzerine oturan ve yerden yüksekliği 43 metre olan 2000 ton ağırlığındaki kubbeyi çevreler.  Büyüklük olarak Selimiye'nin kubbesi Aya Sofya'nın kubbesine eştir. Ancak Aya Sofya kubbesi oval ve basık, Selimiye kubbesi ise yarıküredir. Selimiye'nin kubbesinin çapı 31.22 metre iken Aya Sofya'nın kubbesi 30.90 metre ile 31.90 metre arasında değişir. Mimar Sinan Selimiye Cami’nin inşaatında tuğla ve kiremitin yani pişmiş kil maddelerin öğütülerek toz halindeyken bağlayıcı madde olan kireç ve suyla karıştırılmasından oluşan Horasan harcı kullanmıştır.

 

Sinan’ın ışığı etkileyici bir biçimde kullanmasıyla bütün yapı güneş ışığı ile dolmuş gibi görünür. Selimiye çinileri ise İznik'in en parlak döneminin üretimidir. Mimar Sinan’ın seksen yaşını aştığı dönemde tamamladığı ve baş yapıtı olarak adlandırılan bu eser Osmanlı mimarisinin en büyük başarısı olarak kabul edilir ve Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alır.

  

Mimar Sinan 81 cami, 51 mescit, 55 medrese, 26 darül-kurra, 17 türbe, 17 imarethane, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser yapmıştır.

Değerli Okurlarım, ilk iki bölümde ilk çağlardan başlayarak, Antik Dönem ve Erken Hıristiyanlık Dönemi olarak adlandırılan Eski Mısır, Klasik Yunan ve Roma İmparatorluğu Mimarilerinin yanı sıra 1400-1600 yılları arasındaki Muhtesem Osmanlı Dönemi olarak adlandırılan sürece ait İslam Mimarisinden bazı eserlere yer verdim. Daha sonraki yazılarımda ise Romanesk, Gotik, Rönesans ve Barok dönemleri inceleyerek Klasisizmden Sanayi Mimarlığına uzanan süreci ve 20. yüzyıl mimarisini sizlere sunacağım.


Kaynakça

(I. ve II. Bölüm)

  • MİMARLIĞIN ÖYKÜSÜ – Leland M. Roth
  • Antik Çağlardan Günümüze MİMARLIĞIN ÖYKÜSÜ – Jan Gympel
  • RESİMLERLE ANTİK ROMA’DA MİMARLIK VE MÜHENDİSLİK - Fritz Kretzschmer
  • A Handbook of Greek and Roman Architecture, 1929 – D. S. Robertson
  • Çimento ve Betonun Tarih İçinde Gelişimi - Prof Dr. Ural Akbulut
  • The surprisingly simple way Egyptians moved massive pyramid stones without modern technology – The Washington Post, Terrence Mc Coy
  • Geçmişten Günümüze İnsanlığın Tarihi, 1. Bölüm: Tarih Öncesi Çağlar – Mustafa İzzet
  • 12 bin yıllık geçmişiyle dünyanın en eski tapınağı: Göbeklitepe – Independent, Türkçe
  • Wikipedia – Yazı içeriği ve resimler Wikipedia ve internette yer alan sayısız Türkçe ve İngilizce metinler ve görsellerden faydalanarak hazırlanmıştır.

13-02-2023
Munis Özer

Munis Özer

İnşaat Yüksek Mühendisi

1976 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olan Munis Özer, 1980 yılında yine Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamıştır. 1977-1987 yılları arasında, GEMAŞ A.Ş.’de, uluslararası önemli projelerde proje müdürü olarak görev almıştır.

1987’de iki meslektaşı ile birlikte TMA Mühendislik Ltd. Şti’yi kurmuş ve sayısız projede Proje Müdürü ve Üst Düzey Yönetici olarak görev almıştır. TMA Mühendislik Ltd. Şti ortağı olarak, gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında pek çok projenin yönetiminden sorumludur.

Munis Özer, 2016-2018 yılları arasında Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliğinde Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmıştır. Halen, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Uluslararası Teknik Müşavirlik İŞ Konseyi Başkanlığını yürütmektedir.

Munis Özer, 2016-2018 yılları arasında Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliğinde Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmıştır. Halen, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi Başkanlığını yürütmektedir.

munisozer@gmail.com