Küçük Bir Düşünce
Bugüne kadar farklı farklı mitolojik hikayeler yazdım sizlere yorumlarımı katarak. Arkeoloji okumuş birisi olarak hayallerimi yaşayıp kendi mitolojimi, kendi kahramanlarımı yarattım desem yeridir. Küçük bir çocukken babasıyla izlediğini küçük bir belgesel kesitinden ya da İndiana Jones filmleri sayesinde ne yapmak istediğine karar veren bir çocuk.
Mesleği gerçekten yaşamaya başlayıp çalışma sahasında indiğinizde, kazı alanın tozunu yuttuğunuzda kendi yerinizi bir şekilde buluyorsunuz. Ya orada anın içindesiniz ya da çoktan tası tarağı toplayıp ait olabileceğiniz başka bir yerde. Çalışmaya başladığınız an da kayıp bir medeniyet, yaşamı sonlanmış topluluklara ait en ufak bir yaşanmışlık ve anlamaya çalışmak adına kendinizi milyonlarca yıl öncesine, o düşüncelere götürüyorsunuz. Empati. Evet kelimenin tek manasıyla empati. Nasıl yaşadılar, ne yediler, ne giydiler, nasıl seviştiler, nasıl göç ettiler vs... daha sayamayacağımız kadar çok şey. Bulduğunuz en ufak bir buluntu. Düşünün ne kadar zamandır o toprağın altında gün ışığı görmeyi bekledi. Bir boncuk. Belki birilerinin saçında süstü belki bileğine ya da boynuna taktığı aksesuarın bir parçasıydı zamanında ama şuan sizin avuçlarınızın arasında. Bir başkasının hatırası sizin anınız. Hissedin sadece. Ne için kullanmıştı, kim hediye etmişti yoksa kendisi mi bulup yapmıştı. Aklınıza gelen ve gelmeyen milyonlarca soru. Ama en önemlisi hiçbirine cevap verecek o kişinin olmaması. Empati tam da bu devreye giriyor işte.
Nerde olmak, nerde yaşamak istersek öyle yapabiliriz ama bizden sonra da bizi anlamaya çalışacak onlarca nesil gelecek. Kendiniz için değilse bile onlar için daha doğrusu sizi anlamaları için onlara küçük anılar, hisler bırakın. Çünkü siz olmadan da bu dünya dönmeye devam edecek ve muhakkak bir yerlerde sizi anlamaya çalışan birileri olacak.