Göç ve Mimari: Şehirlerin ve Toplumların Yeniden İnşası Üzerine Bir Değerlendirme - Dilem Girgin (Mimar)

Göç ve Mimari: Şehirlerin ve Toplumların Yeniden İnşası Üzerine Bir Değerlendirme - Dilem Girgin (Mimar)

A+ A-

Göç, tarih boyunca toplulukların ve şehircilik anlayışlarının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu kavram, yalnızca demografik yapıyı değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda mimari düşünce ve uygulamaları da derinden etkilemiştir. Göç olgusunun bu bağlamdaki içeriğini anlamak, şehirlerin ve toplumların mimari dinamiklerinin sağlam temeller üzerine kurulmasına yardımcı olabilir. Mimari düşünürler için psikolojik etmenleri de içeren bu kavram, göçün şehirlerin ve toplulukların mimari yapısını nasıl dönüştürdüğünü daha iyi kavramamızı sağlar.

Göç dalgaları, insan nüfusunun arttığı dönemlerden beri çeşitli nedenlerle insanların yaşadıkları yerleri terk ederek göçebe bir hayat sürmelerine yol açmıştır. Günümüzde de nüfus artışı ve politik olaylar sebebiyle benzer bir göç trafiğiyle karşı karşıyayız. Mimarlıktaki estetik anlayışın endüstri kalıplarının elinde olmasının zorluklarını yaşadığımız bu dönemde, farklı millet göçleriyle topluma aşılanan fabrikasyon usulü estetiğin zorlukları bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Göçün, şehirlerin ve toplulukların mimari yapısını nasıl dönüştürdüğünü anlamak, bu sürecin psikolojik ve toplumsal etkilerini de göz önünde bulundurmayı gerektirir. Göçmenlerin yeni yerleşim bölgelerinde kendilerini ifade edebilecekleri ve kültürel kimliklerini koruyabilecekleri mekanlar tasarlamak, toplumsal uyum ve entegrasyon açısından büyük önem taşır. Ayrıca, göçün getirdiği demografik değişiklikler, şehirlerin altyapı ve konut ihtiyacını artırarak hızlı ve plansız kentleşmeye neden olabilir. Bu durum, gecekondu bölgelerinin oluşmasına ve altyapı sorunlarının artmasına yol açabilir.

Mimari açıdan, göçmenlerin kültürel ve geleneksel mimari tarzları, yeni yerleşim alanlarında çeşitli mimari unsurların bir araya gelmesine ve kentlerin mimari dokusunun zenginleşmesine katkıda bulunur. Ancak bu çeşitlilik, aynı zamanda toplumsal uyumsuzluk ve mekansal ayrışma gibi sorunları da beraberinde getirebilir. Günümüzde karşılaşılan bu problemler, toplumsal etkilerinin yanı sıra mimari açıdan da önemli izler bırakmaktadır. Plansız ve hızlı kentleşme, tarihi ve doğal alanların tahrip olmasına neden olmaktadır. Göçmen yerleşimleri genellikle koruma altındaki alanlarda veya doğal kaynakların bulunduğu bölgelerde gerçekleşmekte olup, bu durum çevresel ve kültürel mirasın kaybına yol açabilmektedir. Örneğin, Kahire'nin bazı bölgeleri, kontrolsüz göç ve yapılaşma nedeniyle tarihi dokusunu kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Bir diğer örnek ise Rio de Janeiro'daki favelalardır. Bu bölgelerde, göçmenlerin barınma ihtiyaçlarını hızla karşılamak amacıyla düşük kaliteli malzemelerle inşa edilen konutlar bulunmaktadır. Bu yapılar, sağlık ve güvenlik riskleri taşımakta ve genellikle uzun ömürlü olmamakta, sürekli bakım gerektirmektedir. Favelalar, düşük kaliteli ve sağlıksız konutların bulunduğu, yoksul göçmenlerin yaşadığı alanlar olarak öne çıkmaktadır. Göçmenlerin ekonomik ve sosyal durumlarına göre belirli bölgelerde toplanmaları, gettolaşma ve sosyal ayrışmaya neden olmaktadır. Bu durum, şehirlerde sosyal gerginlikler ve güvenlik sorunlarına yol açmaktadır. Paris'in banliyöleri, özellikle 1960'lar ve 1970'lerde Afrika ve Orta Doğu'dan gelen göçmenler tarafından yoğun olarak yerleşilen alanlar haline gelmiştir. Bu bölgeler, sosyal sorunlar ve gettolaşma ile anılmaktadır.                                                           

  Rio de Janeiro'daki favelalar       
       Paris banliyöleri 1940 yıllar. Arkada inşasına yeni başlanan toplu konutlar görülüyor

Benzer sorunlar, göç dalgalarının yarattığı etkiler nedeniyle Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde de gözlemlenebilir. İzmir'de Karşıyaka'daki Mavişehir bölgesi, bir tren istasyonunun ayırdığı iki farklı sosyoekonomik ve demografik yapıyı barındırmaktadır. Mavişehir, İzmir’in ekonomik anlamda özgür ve zengin sayılan bölgelerinden biridir, ancak birkaç metrelik tren raylarının ayırdığı sınır, bölgedeki ekonomik farklılıkları açıkça göstermektedir. Bu durum, bölgede ciddi anlamda sosyal kutuplaşmaya neden olmaktadır. Yirmi yıl önce tamamen bataklık bir alan olan bu bölge, yatırımsal faaliyetlerle birlikte günümüzde rantın en yüksek olduğu bölgelerden biri haline gelmiştir. Eski yerli halkın ekonomik durumu sabit kalırken, planlanan lüks villa ve siteler bu bölgedeki kutuplaşmanın en büyük göstergesidir.

Mavişehir bölgesi durum diyagramı

Bu düşünceler ışığında, tercih edilecek yol haritaları büyük önem taşımaktadır. Göçün sebep olduğu avantaj ve dezavantajları hem psikolojik hem de mimari açıdan incelemek, kavramın temellerini sarsmadan en uygun çözümleri belirlemek için gereklidir. Bu tür problemleri aşmak için katılımcı tasarım süreçleri ve esnek yapı çözümleri geliştirmek önemlidir. Göç ve yerleşim dinamikleri, şehirlerin ve mimarinin sürekli değişen ve evrilen yapısını yansıtır. Bu dinamikler, sadece fiziksel yapıları değil, aynı zamanda insanların mekanla olan duygusal ve psikolojik ilişkilerini de şekillendirir. Mimarlar ve şehir plancıları, göçün getirdiği zorluklara karşı sürdürülebilir, katılımcı ve kültürel çeşitliliği destekleyen çözümler geliştirmelidir. Böylece, göçün getirdiği zorluklar, toplumsal uyum ve mekansal kalite açısından bir fırsata dönüştürülebilir.


Kaynakça

Archdaily, ‘Rio de Janeiro Favelalarında Spontane Mimarlık Yapıları - Patricia Parinejad’ [27.06.2024], www.archdaily.com Google maps, [27.06.2024], https://www.google.com/maps Semantic Scholar, Between the Medina and the Metropole: Race & Urban Planning from Algiers to Paris (1930-75), [27.06.2024], https://www.semanticscholar.org/ Howard University College of Arts and Sciences, 'French Banlieues and the Consequences of Spatial Segregation' [28.06.2024], https://howard.edu/

03-07-2024
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir