FÜZYON

      Uzun yıllar boyunca insanlar için dört farklı lezzetin varlığından söz edilmiştir. Tatlı, tuzlu,  ekşi ve acı…

      Yemeklerdeki lezzet, geçmişten günümüze taşınan maddi ve manevi değerleri yansıtan temel unsurlardan biridir. Bu tatları hayatımızın her anın da yer almış buluruz. Damak lezzeti olarak baktığımızda bu tatları herkesin farklı algılaması malumumuzdur.   

      Ortak bir yemeği paylaştığımızda ağızda kalan lezzet başka olsa da tat alabilmektir önemli olan, yoksa yediğimiz yemek hiçbir şey ifade etmez. Bundandır ki yaşama dair birçok söylem girmiş konuşmalarımıza, istemediğimiz bir olayın üstüne başka bir olumsuz durum yaşadığımızda “bu da tuzu, biberi oldu” deriz. Bir anlaşmazlığın olumlu bir şekilde sonlanmasıyla “tatlıya bağladık ”der ,”tatlı tatlı” konuşalım isteriz. Hayat ve tat bütünleşmesinin sağlamasını yaparız. Bu yüzdendir ki, en çok “ağzımızın tadı kaçmasın” der, kaçmaması için istemediğimiz şeylere göz yummak durumunda kalabiliriz. Bu noktada biraz latife edecek olursak ” Yaprak Dökümü” dizisinde Hayriye Hanım’ın  “Ağzımızın tadı bozulmasın “ repliği ile Ali Rıza Bey ‘in sonunu hatırlayabiliriz. Elbette ki hayatta ağzımızın tadı kaçmadan yaşam sürdürmemiz olası değil. Fakat ağzımızın tadını kaçıran şeylerde kontrolümüz dahilindekilere müdahale edip lezzeti yakalama çaba ve gayreti içinde olmalıyız. Az- çok dengesi içinde hayatı farklı tatlarla harmanlamalıyız.

       Nasıl ki, bir şef füzyon mutfakta dünya mutfaklarının geleneklerini aynı tabakta birleştirip ortaya özgün ve yenilikçi tatlar çıkarabiliyorsa, biz de hayat mutfağımızın şefi olarak kendi FÜZYONUMUZU oluşturup yaşam lezzetini yakalamalıyız.

       Ağız tadıyla bir yaşam dileğiyle…