
SIĞINTI
Sayısız sokak kedisi tarafından reddedildim. Sancısız ataklar geçirdim.
Zaman zaman parmağımı kestim, salatama kan ekledim. Afiyetle yedim, kızılcık şerbeti içtiğimi
söyledim.
Sayfa sayfa yazdım. İçimdeki cinden kaçtım. Sonra bir duraksadım, onunla barıştım.
Beni görür sandım.
Bakıp geçmiş; yetindim.
Huzura yeltendim, haddimi aşmışım. Bir süre azar yedim. Bir kulağımdan girdi, öbüründen çıktı.
Zihninden zihnime açılan yollarda dolaştı. Göğsüme vardı, dolup taştı. Sanırım kucak istedi. Ayağı
vardı halbuki, ellerinden hallice. Dört ayaklı sandım, dört elle sarıldı. O da gelip geçti.
Sonra kalktım.
Derin bir nefes aldım.
Çöpleri boşalttım.
Yenilere yer açtım.
Eskilere ufak bir trip attım.
Ve gülümsedim.
Kucak istedim.
O sıra maymunu hatırladım. Hatamdan çanta yaptım. Çıkardığım dersleri içine koydum. Bir bir
döküldükçe farkına vardım: Ben aslında yokmuşum.
Fark ettim, hafifledim.
Her şeyin, herkesin belirip kaybolduğunu benimsedim.
“Varlık” dediğim sürüngen enerji, “benlik” sandığım yanılgıymış.
Uzun uzun onu inceledim. Dışarısı yokmuş! Her şey içerideymiş!
Fazla kalabalık geldi, hava almaya çıktım.
Ölüyorum sandım, panikledim.
Ölüyorum sandım, hafifledim.
Sanrılara sığındım, kazara onları gerçeğim yaptım.
Doğrularımı parmağımda oynattım.
Gömülü kutuyu çıkardım, peşime taktım.
Çok ses çıkardı, peşine düştüm.
Yakalayacakken düşeyazdım.
Birden aklıma geldi: O belirip kayboluyordu. Ben ne güne duruyorum?
Belirdim.
Kayboluyorum.