Karanlıklar Prensi

Karanlıklar Prensi

A+ A-

  - Off, ne biçim tekmeledin.

  - Eee, yumuşak atın çiftesi pek olurmuş.

  - Pek yumuşak olduğun söylenemez ama...

  - Yaaa, öyle mi Murathan Beeey....

    Yarı karanlık okul koridorunda, 11/D sınıfının tam önünde, on dakikadır Murathan'la cilveleşmekte olan  Hale, Murathan'ın kalçalarına dokunması üzerine, ona bir tekme atıyor. Sarı,küt kesilmiş saçları, iri, mavi gözleri ve uzunca boyuyla, okulun en havalı kızlarından biri o. Oğlanı tekmeledikten sonra, kahkahayla gülmeye başlıyor. Kızın cüretkar tavırları ve üzerinden yayılan pahalı parfüm kokusu, Murathan'a cesaret veriyor. Onu omuzlarından tutup kendine doğru çekiyor ve dudaklarından öpüyor. Onları öpüşürken gören Burak, sınıftan koridora doğru başını uzatıyor: ' Vaaaay Murathaaannn !'  'Suuus lan'diyor Murathan. 'Bunlara yukarıdan almaz,kendini ezdirirsen, bir daha başını alamazsın. Daima dik duracaksın' demişti babası, onu bu okula vereceğinde. 'Özel bir koleje vereceğim seni. Bizim camiadan arkadaşların çocukları da tercih ediyor orayı. Yalnız biraz zibidi olurlar. Tepene çıkarttırma sakın.'

    Murathan'ın babası Şerafettin Bey, onu koleje verdikten bir kaç gün sonra, yanına çağırdı evde otururlarken. Babasıyla eskiden beri oldukça resmiydiler .Durduk yere, çağırılmadan ya da hayati bir mesele olmadan babasının yanına gidemezdi. 'Bak' dedi Şerafettin Bey, kalın, siyah çerçeveli gözlüğünü düzelterek. 'Camiadan Bülent Bey' in kızı senin sınıftaymış. Hale'ymiş adı.' 'Haa, biliyoruum' dedi Murathan. 'Git,takıl bakalım kıza.. Bülent Bey sözü geçen bir adamdır.' Babasının isteği, emirdir Murathan için. Babasını çok sevdiğinden değil. Vaktiyle ondan pantolon kayışıyla çok dayak yemişliği olduğu için.

   Hale, okul çıkışı Murathan'la okulun yakınlarındaki pastanede vakit geçiriyor. Neden sonra eve dönüyor. Kaçta dönerse dönsün, kimse olmuyor evde. Metropolün en zengin semtinin en güzel villalarından birinde oturuyorlar. Hale, tek çocuk. Koca evde üç kişi yaşıyorlar. Pahalı ahşaptan kapıyı,  anahtarıyla açıyor. Kapıyı itiyor. İçeri giriyor. Ev çok karanlık ve sessiz. Babası ahşap sevdiği için,evi yaptırırken, her yerde bu malzemenin kullanılmasını istemişti. Hale, henüz kapıdayken, yoğun bir ahşap kokusu hücum ediyor üzerine. Bu kokuyu sevmiyor. Hatta ondan nefret ediyor. Neden olduğunu bilmemekle birlikte, ahşap kokusu, onda kötü şeyler çağrıştırıyor. Şiddet, ölüm, kan gibi şeyler...

   Gıcırdayan ahşap merdivenlerden odasına çıkıyor. Odası pembe döşeli. Her konuda zevk sahibi olan babası, yurt dışından getirtti bazı mobilyalarını. Renkleri o seçti, o ayarladı. Hale'ye danışmaya gerek görmedi. Öyle ya, kızı için de en iyisini o bilir.

   Oymalı tuvalet masasının üzeri, çok pahalı güzellik ürünleri ve parfümlerle dolu. Para sorunları hiç olmadı. Babası ona her şeyin en kalitelisini alır. Yüksek astigmatlı gözlerine Amerika'dan özel lensler getirtti bu yıl. Bülent Bey'in  yanına yakışabilmeleri için, annesi de, Hale de dış görünüşlerine önem vermek zorundadırlar.

    Hale'ye bir gün,bu kadar zenginlik içinde mutlu olup olmadığını sorsalar, ne yanıt verirdi bilmiyor. Hoş, soran da olmuyor zaten. Babasının katı kuralları var.' Her yerde her şey konuşulmaz, rastgele her şey sorulmaz, boşboğazlık edilmez. Düzgün ve kurallara uygun konuşulmalıdır.' Hale bu kuralların dışına çıkma korkusu ile pek az konuşur. Genellikle de  zamanını odasında geçirir.

   Annesi ile babası, gece eve birlikte geliyorlar. Yine şu toplantılardan birine gitmiş olmalılar iş çıkışı. Oldukça gergin görünüyor babası. Annesi de her zamanki gibi, kocasını idare etme modunda: Aman Bülent sinirlenmesin. Hale, onlara 'hoş geldiniz' dedikten sonra,  gerisin geri odasına çıkıyor. Babası arkasından bağırıyor : 'Hemen kaçtın ya, ödevler yapılmıştır umarım.' Odasından geri çıkıyor. Babasına içeriden seslenirse saygısızlık olur. 'Evet babacığım.' 'İyi, geç kalma. Uykunu al. Murathan'la bir sorun var mı? İyi gidiyor mu işler? Şerafettin'i severim ya, oğlu da ona benziyordur umarım.' 'İyiyiz babacığım. Sorun yok.''Aferin. Hep böyle akıllı ol' . Hep böyle akıllı oldu Hale. Oluyor ve olacak. Olmak zorunda. Başka seçeneği yok.

   O gün biyoloji sınavı var. Hale'yle Murathan yan yana ve en önde oturuyorlar. 'Çalıştın mı bebeğim?' diye soruyor Murathan Hale'ye. 'Sıfır. Hiç çalışmadım. Şu inek kızdan kopya  istiycem' 'Hadi ya, Nurdan'dan mı? O da sana kopya vermek için can atıyordu'. Nurdan, arkalarında oturan, çalışkan ve sessiz kız. Az konuşur, çok çalışır. Renksiz ve ucuz giyinir. Belli ki ailesi orta halli. Büyük olasılıkla da, burslu okuyanlardan biri. Sınavdan önceki  teneffüste, diğer günlerde arkadaşlık etmeyi  tercih etmedikleri Nurdan'ın yanına gidiyorlar. Ama kızcağızın etrafı kalabalık. Anlaşılan başka çalışmayanlar da var sınava. Hepsi de,  'Kopya verir misin?' demeye gelmişler. Kızcağız utana sıkıla, dünden kopya için Erdem'e söz vermiş olduğunu söylüyor.  Murathan,' Ben sana demiştim' der gibi Hale'ye gülüyor. Hale 'Mahvolduk' diyor Murathan'a. İkisinin sınavı da kötü geçiyor.

   Okul çıkışı, Murathan, Hale'yle birlikte, sınıftan herkesin çıkmasını bekliyor, oyalanıyorlar. Sınıf boşalınca yakınlaşıyorlar. Murathan, Hale ile aynı boyda. Hale, kısa boylu erkekleri çekici bulmasa da bu çocukta tuhaf bir sevimlilik olduğunu düşünüyor. Belki de ukalaca tavırları hoşuna gidiyor. Ya da o kadar yalnız ki, onu tutunacak bir dal olarak görüyor. Murathan, Hale'ye, kendisinin bir prens olduğunu, krallıkla yönetilen komşu ülkenin hanedan soyundan geldiklerini söyler. Bununla da pek övünür. Neden hanedanlığı  bırakıp da bu ülkeye gelmişlerdir, Hale bilmiyor. Merak da etmiyor.

   Öpüşüyorlar. Ardından Murathan'ın kendisine dokunmasına izin veriyor. Gizli kapaklı şeyler yapıyor olma fikri hep cezbetmiştir Hale'yi. Başta, yapmakta oldukları şey, hoşuna gidiyor. Ama sonra birden bire Murathan'ı itiyor. İçinde aniden, ona karşı nefretle karışık bir tahammülsüzlük  hissediyor . 'N'oldu ya şimdi? 'Defol, defol, defol, defol....' Hale, içinden sürekli bu sözcüğü tekrar edip duruyor. Başı dönüyor, gözleri kararıyor. ' Heeey Hale Hanım, iyi misin?' 'Ben eve gidiyorum.' 'E bekle, birlikte gidelim.' Beklemiyor Hale. Çantasını alıp koşarak oradan kaçıyor.

   Ertesi gün ve onun ertesi, Hale okula gelmiyor. Üçüncü gün, bambaşka bir Hale olarak geliyor sınıfa. Kimseyle konuşmuyor. Gidip en arkadaki boş sıraya oturuyor. Murathan, ona nasıl davranacağını bilemiyor. Teneffüste yanına gidip ' Nasıl oldun?' diyebiliyor. 'İyi' diyor Hale. Bir daha da konuşmuyor onunla. Böylece ilişkileri sona eriyor. Birkaç gün sonra babası, evde Hale'yi yanına çağırıyor: 'Şerafettin'in oğlanla bozuşmuşsunuz?' 'Bozuşma değil babacığım. Sadece moralim bozuk biraz.' ' E biliyorum. Bizim Dr Lütfi'nin yazdığı ilaçlar iyi gelmedi mi?' ' Etkisi hemen çıkmıyormuş babacığım.' 'İyi, iyi, devam et ilaçlara. Sorun istemiyorum. Benim işlerim de karışık bu aralar.' 'Senin işlerin ne zaman karışık değil ki' diye düşünüyor Hale içinden. Ardından,  itaatkar bir ses tonu ile, 'Tabii babacığım' diyor.

    Beden eğitimi  dersi için giyinme odasında hazırlanırlarken, 'Babamlar Rusya'ya gidiyor bu hafta sonu' diyor Hale, Aslı'ya. 'Niye ki' diye soruyor  yan taraftan Nurdan. 'Ne üstüne vazifeyse' diye düşünüyor Hale. Sonra Nurdan'a dönüp 'E tatileee' diye cevap veriyor. Tatile gitmiyor olduklarını bal gibi de biliyor. Annesi ve babası, onu evde bırakır ve  'iş icabı' diyerek, yılda en az beş-altı defa yurt dışına çıkarlar. Evde yalnız kalmayı sevmiyor Hale, ama yalnızlığı, ailesiyle birlikte olmaya tercih ediyor. Bir defasında onlar Amerika'ya gider gitmez ateşi kırk dereceye çıkmış, çaresiz gidip soğuk duşa girmişti. Başka bir defasında da anahtarını evde unutup kapıda kalmıştı.

   Hafta sonu annesiyle babası havaalanına doğru yola çıkmadan, Hale ile vedalaşıyorlar. Gidecekleri yerde, bir hafta kalacaklar. Babası ayrılmadan önce, kızına direktif veriyor: Hale'nin herhangi bir sorunu olursa, babasının yakın dostu ve meslektaşı olan doktor Lütfi Bey'i arayacak. Pazar günü piyano kursuna gitmeyi unutmayacak. İlaçlarını düzenli kullanacak...Ve başka bir dolu yapılması ve unutulmaması gereken şey sıralıyor..'Tabii babacığım, olur babacığım, mutlaka babacığım...' Yolcular nihayet  gidiyor ve Hale, bütün bir hafta sonu, depresyondan mı, yoksa ilaçların etkisinden mi bilinmez, odasında uyuyor.

   Pazartesi günü, sabah uyanamadığı için, okula geç kalıyor. Sınıfta en arkadaki yerine yerleşiyor. Murathan'ın olduğu tarafa hiç bakmıyor. Teneffüste Mehmet'in yanına gidiyor. Bu sessiz ve uzun boylu çocuğa uzun süredir ilgisi vardı. Konuşmaya başlıyorlar. Hale, ona kur yapıyor. Mavi gözlerine karşı koyabilecek  erkek çıkmadı henüz karşısına. Mehmet kısa sürede tav oluyor. Hale, Murathan'ın kıskançlığını ve nefretini, uzaktan da olsa, yoğun biçimde hissediyor.

   Mehmet'le çıkmaya başlıyorlar. Gün içinde okul koridorunda, okul çıkışı sınıfta öpüşüyorlar. Hale, babasının, Mehmet'le ilişkisini duymamasını ümit ediyor. Camia dışından çocuklarla görüşmesi, affedilemez bir hatadır babasının gözünde. Ama Mehmet'e olan ilgisi, Hale'nin korkusuna baskın geliyor. Onu cesaretlendiriyor.

   Annesiyle babasının Rusya'dan dönüşünden bir hafta sonra, babası Hale ile özel olarak görüşmek istiyor. Kütüphanesinde onu kabul ediyor.

   -Gel bakalım. Otur şöyle. Nasıl oldun?

   -İyiyim babacığım.

   -İlaçları içiyorsun, değil mi?

   -Evet babacığım.

   -Peki, o zaman yaptığın orospuluğu nasıl açıklayacaksın!!

   -Buyrun babacığım?

   Hale korkudan altını ıslatacak gibi oluyor. Babasını yıllardır bu kadar öfkeli görmemişti.

   -Mehmet diye ne idüğü belirsiz herifin tekine takılmışsın. Lan madem o işi yapacaksın, hiç mi adam kalmadı? Şerafettin'in oğlunu da harcamışsın!'

   -B...B...Ben...Ben...Ben....Ben...

   Sürekli aynı sözcüğü tekrarlayıp duruyor Hale. Gözü kararıyor. Başı dönüyor.

   -Boşa uğraşma. Kurtulamazsın. Biliyorsun. Beni iyi tanırsın.

   -Ba...Babacığım...

   -Baba deme lan bana. Çık şimdi odana. Bir tam gün sana yemek yok. Odadan dışarı çıkmak yok. Yarınki cezanı, düşüneceğim.

   -....

   Hale düşmemek için etrafa tutunarak, sessizce ağlayarak, titreyerek  odasına çıkıyor. Annesi her zamanki gibi ortalarda yok. Ev sağır bir sessizliğe bürünmüş. Odasının kapısını açıp içeriye girerken, evdeki  güçlü ahşap kokusu, iliklerine kadar işliyor.

       

Devrim Akalın, Nisan 2023, Ankara

 

 


Kaynakça

Kullanılan Görsel: Uğur Akalın’a aittir.

12-05-2023
Devrim Akalın

Devrim Akalın

Doktor

Soğuk bir kış sabahı, Silifke’de, anneannemlerin Rumlardan kalma, eski evlerinin alt katındaki büyük odada dünyaya gelmişim. Yaşamımın ilk beş yılı, Tarsus’ta, sabahtan akşama kadar mahallemizin çocuklarıyla sokakta oynayarak geçti. Ardından Ankara’ya taşınma, ilkokul yılları...Ortaokul ve liseyi TED Ankara Koleji’nde okudum. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım. Göğüs hastalıkları ve tüberküloz uzmanıyım.

Sanatın her dalı ilgimi çekiyor. İyi sanat eserleri hep etkilemiştir beni. Sanatla haşır neşir olan insanın, gönül telinin daha çok titreştiğini, kendi gönül sazını giderek daha iyi çalmaya başladığını düşünüyorum.

İyilik ve nezaketin altın değerlerimiz olduğu, bu değerleri yitirmememiz gerektiği inancındayım. Sanat, bu değerlerle yoğrularak sofraya getirildiğinde, sanatçının kendince bir misyonu da tamamlamış olabileceği görüşündeyim.

saintdevrim@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir