Hu Öyküsü

Hu Öyküsü

A+ A-

Hu

1

Elli yıllık, ceviz ağacından yapılmış, ayakları örümcek ağı tutmuş divanda gözlerini tavana dikmiş yatıyordu. Doğrulmaya çalıştı, fakat dengesini sağlayamadığı için yere düşüp başını çarptı. Bağırmaya başladı:

-Ulaa.. Hacııı!

Biri ona cevap verene değin avazı çıktığı kadar bağırmaya devam ederdi. Yine öyle yaptı.

Kocası tuvaletten ellerini bile yıkamadan çıkıp öfkeli, bıkkın yüz ifadesiyle ahşap zeminli koridordan geçip salona yöneldi. Her adımda yerinden oynayan tahtaların üstünde yürürken adamın yüzündeki çizgiler sert, mavi gözlerinin içindeki ışık ise neredeyse yok gibiydi. Öfkeliydi çünkü yıllardır yatalak eşine bakmaktan usanmıştı. Aslında ona baktığı için değil huysuz ve bencil olmasından yorulmuştu. Evlenmeden önce yarı yolda bıraktığı nişanlısının ahını aldığı aklına düşerdi bazen. İki erkek evlatları vardı ama ikisinin de hayırsız olduğunu düşündü içten içe bunun doğru olmadığını bildiği halde. Tam şu anda oğulları yanında olsun istiyordu fakat onlar farklı şehirde yaşıyordu. Köyünü özlediği için karısını alıp G’ye gelmişti fakat pişman olmuştu. Bunları düşünürken kulaklarını tırmalayan sesle irkildi. İşte yine karısı rüzgar uğuldamasına benzer ses tonuyla -ki bu oldukça ürpeticiydi- bağırıyordu:

-Huuuuuuuu!

Adam bu sesi karlı fırtına gecesinde ağaç yapraklarını savurarak uğuldayan rüzgara benzetti ve içi ürperdi. Altmış beş yıldır evli olduğu bu kadının sesi ona yabancı gelmişti. Adımlarını hızlandırarak karısının yanına gitti ve onu yere kapaklanmış halde buldu. Karısı nefes bile almadan  ‘hacıı.. huuu.. ulaaa’ diye ritimsel tekrarla bağırıyordu. Adam içinden artık bu dünyadan gitmesini istediğini düşündüğü için kendisinden utandı. Kadın başını kaldırdı ve kocasına:

-Ev çok kalabalık, annem beni boğmak istiyor. Beni kurtar, korkuyorum, dedi.

Adam bu abuk sözler karşısında ne diyeceğini bilemedi ve korkarak etrafına bakındı. Onu kaldırmayı denedi lakin o kadar şişmandı ki yerinden oynatamadı. Kadın üç gün boyunca çürümüş ahşap zemin üzerinde birinin yardıma gelerek onu yatağına kaldırmasını bekledi. Bir ara aklı yerine geldi. Felçli annesinin güneş almayan, küçük, soğuk odada boğazına kadar sidiğe batmış halde dünyaya gözlerine yumduğunu hatırladı. Onun gibi yalnız ve soğuk bir odada ölmekten korkuyordu. Ölmekten korkuyordu.. Çünkü aklına yaptığı kötülükler geliyordu. İnançlı bir kadındı. Elinden Kur’an düşmez başı secdeden eksik olmazdı. Fakat kimseye vermediği sevgi, bencilliği, cimriliği, attığı iftiralar beyninin içinden ona sesleniyordu ‘yalnız öleceksin, öteki dünyada azap çekeceksin!’

Bağırmaya başladı:

-Huuuuuuuuuuu!

 

Adam komşularından yardım istemek için koşarak dışarı çıktı. Fakat günün o saatinde herkes tarlada çalışıyordu. Kimseyi bulamayınca öfkeli bir şekilde eve girdi. Eşi hala bağırmaya devam ediyordu. Ne yapacağını bilemedi ve oğlunu arayıp ona yaşadıkları her şeyin suçlusuymuş gibi bağırdı:

-Oğul nerdesin oğul! Bizi buralarda yalağuz koyduğuz oğul!

 

26-11-2024
Defne Rabia Yılmaz

Defne Rabia Yılmaz

Türkçe Öğretmeni

Lisede Radyo-Tv Programcılığı ve üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olan Rabia Yılmaz hem gazetecilik hem de öğretmenlik mesleği yaptı. Çocukluğundan beri kitap okumayı, hayal kurmayı, yolculuk yapmayı, yeni kültürler tanımayı çok seven biri olması onu yazmaya teşvik etmiş aynı zamanda insanların sevincini, hüznünü, yaşamını, kültürünü görsel olarak yansıtmak istemesi insan-portre ve sokak fotoğrafçılığı yapmasına olanak sağlamıştır.

2020 yılından beri Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretmenliği yapmaktadır. 2023 yılında aynı alanda Dokuz Eylül Üniversitesinde yüksek lisans programına başlamıştır.

defnerabiayilmaz@gmail.com

etnickadevojka