Trenler de Yaş Alır Zamanla

Trenler de Yaş Alır Zamanla

A+ A-

İşte zaman geçiyor, zaman soğuyor, zaman azaltıyor, zaman kısalıyor. Zaman doluyor işte! Beklediklerimiz, umutlarımız, yarımlar, yırtıklar, hevesler ve beklediğimize uymayan geleceğimiz kalıyor geride. Uçuşuyor sözlerimiz havada... “Ben bunu  istiyordum ve bunu istemiyordum”  lar ve daha neler...  Zamanla hepsi havaya saçılıyor, silkeledikçe inatla duran simler gibi yapışkan…

Senin olanı dünyaya mı veriyorsun, kendinden vazgeçiyorsun öyle mi? Ne demeye gerek kalıyor ki. Yapmalar ve yapılmışlar var. Bir elek var geçtin geçtin o elekten, geçemedin kaldın. Hadi bir  daha ki sefere!

Gerçekten öyle mi? Bütün elekler aynı olmak zorunda mı? Bütün yolculuklar aynı olmak ve aynı yere varmak zorunda mı? Biniş durağı aynı olmayanların yolculukları nasıl aynı olabilir ki!  Kimi eksi ondan kimi artı ondan başlarken, aynı yolculuğu beklemek değil mi en büyük hata? Ertelenen tren seferlerine dönmüş hayatlarımız, biletlerimiz buruşup kalmış terli avuçlarımızda. Çaresizlik ve geç kalmışlık duruyor sırt çantamızda. Yolluklarımızın içimizi ısıtan varlığı sonra... Terli biletler atılıyor çantalara. Bir başka trenle gitmek an meselesi ama yapamıyor insan yapmıyor işte! Yürü pulman üç, dört, yürü hadi, atla şu merdivenden, en azından ertelemek vurmayacak bu sefer seni, basıp gideceksin, ertelenen değil  giden olacaksın. Derken geliyor tren ve gidiyor, bakakalıyorsun. Ardından soğuk bir rüzgâr esiyor yüzüne bir tokat gibi. Sıcağı taze bir tokat! Tüm gecikmiş bildiklerin, yapamadıkların, olduramadıkların, olmayanlar, ataletinle savrulanlar ve yitmesine izin verdiklerin. Hepsinden oluşan kocaman bir tokat!

Yine o soğuk rüzgâr saçlarını okşuyor bir anne şefkatiyle. Alışılmışlığın verdiği konfor ve ardından yitirmişlik seni  gülümsetiyor  zamana. Çok tren bekledin, çoğu ertelendi diyor içinin içi ama bak hala tren beklemeye gelebiliyorsun. Ya hiç gelmezse ama ya gelirse, ya adım atmazsam belki bu defa atarımlar arasında mekik dokuyorsun. İkisi de aynı yoğunlukta adımlar attırıyor sana.

         Peki, ne zaman karar verir insan gitmelere, ne zaman beklememeye ve gidebilen olmaya ne zaman karar verir? Nasıl karar verir? Sefer tamamen iptal olunca mı yoksa  kendi yok olunca mı? Trenler, gelirler ve giderler. Bir yolculuk boyunca sana sıcacık bir kucak açarlar, evin gibi yârin gibi. Ama saatler sonra kovalar seni, misafirliğinden yılmış bir komşu gibi. Tıpkı hayat misali. Ne huzurlu sıcak uykular, ne yemekli vagonda neşeyle içilen içkiler kalır geriye. Geriye kalan yine buruşuk biletler mi  ıslak avuçlarımızda?

Bir yanı giden bir yanı bekleyen ol diyorsa, ne yapacak insan? Yarım yarım mı gidecek? Yoksa duracak ve gitmesini mi bekleyecek yeni bir gelenin? Aynı şiddetli kararlılıkla ve aynı kararsızlıkla atacak adımlarını insan. Adımların yalpalayınca tam adımlar olmuyor. Olmayınca da o trene binilmiyor işte. Yarım yamalak binilmez ki trenlere.

Bunları düşünüyorsa cesaretle gidecek, atlayıp başka bir trene! Belki de uçakla ya da gemiyle gidecek ama o trenle değil. Zamanı gelecek, bunun da, her şey zamanıyla yapılacak, zamanı gelince, olması  gerektiği şekilde var olacak her şey. O garı terk edecek zamanı gelince, kendi zamanı gelince. Şimdi trenin gelmesini  bekliyor olsa da insan, onunla gitmeyeceğinden emin, bu durumda ne bekleyen o ne ertelenen. El sallayacak trene ve o garı terk edecek... Tutacak kendini, dönüp arkaya bakmamak için. Alışılmışa veda edecek, vazgeçmiş  ve vazgeçilmiş olacak, bu, bile bile ladesi olacak insanın. Kendi tercihini yaşadığı için kendine gelecek, barışacak kendiyle ve emin güçlü adımlarla yürüyecek. Her adım bir boşluk, bir acı ve her acı bir yalnızlık, her yalnızlık da yepyeni bir dinçlik verecek ona. Ama arkasını dönmeyecek; dönerse eğer gar onu bekliyor olacak. Gara girecek, sonra hep bekleyen olacak gelmez olan trenleri.

Trenler gelir ve giderler, kalmazlar ama tekrar gelirler. Alıştırmazlar bile, bir hayal gibidir trenler. Bırakır ve alırlar, sonra yine yine bırakırlar. Bir bilet almak isterseniz yine oradalar. Ama bilet alacaksınız, bekleyeceksiniz, seyretmeyecek ve bineceksiniz! Başka yolu yok! Ya da uçaklara binmeyi akıl edeceksiniz hızlı, şipşak, konforlu, pratik ama soğuk. Çabuk ertelenip çabuk telafi edileceksiniz...

Uzaklarda kalacak sıcak trenler. Onlar hep orada olacak, gidip görmek isterseniz o trenleri. Hatırlarlar mı bilinmez, malum, yol uzun, yolcu çok, yük ağır… Trenler de yaş alır zamanla insanlar gibi. Yine de anımsar belki, biletinizin eski, küflenmiş kokusunu.

 

 


Kaynakça

https://pixabay.com/tr/images/download/landscape-7404347_1920

04-02-2023
Burcu Özcan

Burcu Özcan

Tiyatro Sanatçısı

1985 Ankara doğumlu. 2009 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı-  Sahne Sanatları-Oyunculuk bölümünden mezun olmuştur. İlerleyen yıllarda Devlet Tiyatrolarında, farklı illerde yer alan şehir tiyatrolarında ve özel tiyatrolarda görev almıştır. Aynı zamanda çizgi film, dizi ve reklam seslendirmesi yapmıştır. Çeşitli özel kuruluşlarda eğitmenlik, sanat koordinatörlüğü ve bölüm başkanlığı gibi görevler almıştır. Çankaya Sahne oyuncuları arasında yer almakta ve eğitmenliğe devam etmektedir. Aynı zamanda Bahçeşehir Üniversite’sinde Öğretim Teknolojileri üzerine yüksek lisans yapmaktadır.

brccozcan@gmail.com

@brc0zcn

burcu0zcan