Modern Bir Kendinden Geçiş

Modern Bir Kendinden Geçiş

A+ A-

Eskiden çevremdeki insanlara uzun uzun anlatmaya çalışırdım şimdi uzun uzun yazıyorum. Çünkü insanlar gerçekten dinlemiyor, derin düşünmekten kaçıyor, o girdaba girmemek adına düşünmüyor hatta.

Kendimi bildim bileli yazıyorum, içimde kalanları, söyleyemediklerimi, gözlemlerimi… Hatta gözlemlememem, farkında olmamam gerekenleri. Yazmak öyle bir şey ki, aynı kaynaklı iki sebep itebilir insanı yazmaya. İkisi de benliğine sığmayan, taşan sebepler. Biri mutlulukla, hayat sevinci ile için içine sığmaz halde yazmak. Diğeri acı içinde, yönünü kaybetmiş bir hüzünle yazmak. Bazen de sadece yaşamak için yazmak. Yazmazsanız bilirsiniz anlamsız, derinliksiz sadece nefes alınan ve ertesi güne bağlanan bir hayat bu! Yazdıkça onanır ruhunuz. Yazdıkça farkındalıklarınıza ikna edersiniz kendinizi. Mucizelerinizi, felaketlerinizi, inişlerinizi, çıkışlarınızı ve bitmez sanılan araflarınızı.

Peki, hiç, bir mucizeniz felakete dönüştü mü? Ya da şöyle diyeyim, mucizenizi kendi ellerinizle küle çevirdiniz mi? Ayaklar altına alıp tuzla buz ettiniz mi? Oluyor değil mi? O bir an, tüm örselenmiş ve incitilmiş anılarınızı vuruyor. Aniden çıkışıyorsunuz o an’a… Ne olduğunu anlamadığınız. Dile getiremediğiniz korkaklıklarınız, arzularınız, bilinçaltının gizli odaları, birer ejderha olup yakıyor ortalığı. Ateş diniyor, küller uçuşmaya başlıyor. Yakarken, yanmış buluyorsunuz bir parçanızı da. O acı ile anlıyorsunuz yandı diğerinin canı da! İnsanı en çok değer verdiği bir hayat incitiyor değil mi? İster tek bir gün değerli olsun ister bir ömür. Değer zamanla ölçülür mü? Ve tabii insan, en çok değer verdiklerini incitiyor. Sonra… Gece sabaha varmıyor, yemelerin, içmelerin tadı silik, günlerce kapı dışarı adım atmaz oluyor insan ha? Çok mu tanıdık? Elbette tanıdık, hepimiz yaşamışızdır. Önem vermek, özen göstermek ve sevgi böyle yapar insanı ve sadece sevmek değildir insani bu hale getiren. Ya da sevmek denilen sadece erkek ve kadın olarak baktığımız sığlık değildir.

Bunları hızla kavrıyor ve uzun uzun sessizlikler tadıyor insan. Zamanla içine bir sus oturuyor, sus-kaç diyorum adına.  Sus-kaç dönemi bitince başlıyor insan sormaya… Ne yapmalı da mucize geri dönmeli? Etraf toz duman, sular bulanık. Kalp, ruhun ve beynin karmaşasında yolunu bulamaz halde. Zerrecikler bir çığ oluyor. Ulaşmaya çalıştıkça uzaklaşan bir mucizeye dönüşüyor. İçini kıpırdatan, yasam sevinci veren her şey, içine mıhlanıyor sanki. Geriye çabasızlığın sessiz ve kıvrandıran çabası kalıyor. Sakin ve dingince beklemek özlemi sarıyor her hücreni. Temiz bir kalple iyiyi istemek… Yapabileceğini yapmak, bilinmez hamleni ise zamana bırakmak özlemi.

Artık olması gerekeni özlüyoruz. Hani moda tabirle akışta kalma yeteneğimizi. Bizim olanı bizden alan, doğamıza yabancı kılan modern hayat! Kısacık bir ömür diyoruz ya hani nerede o farkındalık? Oysa olaylar için verdiğimiz tepkilerimize bakacak olursak; sonsuz bir ömür varmış gibi değil mi?

Bizler yanılsamanın ve gururun ahmak köleleriyiz!

 

 

 


Kaynakça

https://pixabay.com/tr/illustrations/search/ya%C5%9Fam/?pagi=10&

01-06-2022
Burcu Özcan

Burcu Özcan

Tiyatro Sanatçısı

1985 Ankara doğumlu. 2009 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı-  Sahne Sanatları-Oyunculuk bölümünden mezun olmuştur. İlerleyen yıllarda Devlet Tiyatrolarında, farklı illerde yer alan şehir tiyatrolarında ve özel tiyatrolarda görev almıştır. Aynı zamanda çizgi film, dizi ve reklam seslendirmesi yapmıştır. Çeşitli özel kuruluşlarda eğitmenlik, sanat koordinatörlüğü ve bölüm başkanlığı gibi görevler almıştır. Çankaya Sahne oyuncuları arasında yer almakta ve eğitmenliğe devam etmektedir. Aynı zamanda Bahçeşehir Üniversite’sinde Öğretim Teknolojileri üzerine yüksek lisans yapmaktadır.

brccozcan@gmail.com

@brc0zcn

burcu0zcan