Fütursuz Hayat

Fütursuz Hayat

A+ A-

Yaşamın en güzel yanı fütursuzluğu ki insan evladının en anlamlandıramadığı şey de bu. Komik bir çelişkimiz var; garantisi olmayan, fütursuz bir yaşamda her şeyde güvence aramak. Hayat kandırıyor bizi çoğu kez tatlı bir oyunla… Bazı şeyleri sonsuzca sunar gibi yapıyor. Hayatındaki her şeyin ve herkesin sahibi olduğun yanılgısına düşüyorsun. Ya da bazı şeyleri geri döndürülemez bir şekilde elinden alır gibi yapıyor. Bir daha asla yanılgısına düşüyorsun. Tam da bundan yeterince emin olduğunda gösteriyor hayat asıl rengini.

Bazı şeyleri sindirmek zaman istiyor... Hatta aynı şeyleri farklı farklı zamanlarda sindirmesi bile başka. Artık atlattım, bağışıklık bile kazandım dediğin şeyler birer birer döndüğünde... Ve yoğunlukla, işte o zaman anlıyorsun işte neyi ne kadar atlattığını, idare edebildiğini… Hepsinin yarım kalmış acısı, biriken tortusu birleşmiş ve seni taşlaştırmış. Derken yeniden yumuşuyorsun, yenisiyle birlikte devrilip geliyor insana.

Aniden olanlar diyorum… Aniden yitenler… Aniden beliriverenler... Aniden yarımlar, eksikler... Öyle kalıyor içinde. Acı desen tam bir acı değil belki, bir anlamsızlık… Evet evet bir anlamsızlık, bir şaşkınlık. O şok hali donduruyor insanlığımızı her gün parça parça.

Bir yolunu bulmalı insan içe atmamanın. Kırıp parçalamak değil tabii bir şekilde kendini sağaltmak. Çünkü o derinde, birikmiş her tortu, bir kayaya dönüşüp yoluna çıkacaktır. Son sözü söyle en azından ya da bir kâğıda yaz. Ama çıkar mutlaka içinden... O anda bir soru dönüyor insanın zihninde inatçı bir güve gibi,

Nedendi yani?

Çok derinlerden, öfkenin ve kırgınlığın ardından gelen bir ses “Yine bir şey öğrendin ve yine bir şey öğrettin” diyor. Evet, hayat böyle bir şey işte, öğrenmek yeri, risk almak yeri, zaten sonlu bir dünyada hiçbir şeyin garantisi yok, deme yeri!

Oysa bilmeli ki insan, kalıcı olan tek şey, hayalleri ve düşünceleri ile inşa ettiği dünyası… Neyi düşünüyor ve neye inanıyorsan o gerçeğin oluyor. Gerçeği değiştirmek de dönüştürmek de insanın kendi mucizesi!

Ve ne varsa bana gelen ve gelecek… Gitmiş ve gidecek… İsterim ki hep iyiliklerle güzellikler çıksın yollarına. İçim çözüldü… Arındı… İnceldiği yerden koptu tüm işe yaramayan içte kalmışlar. Onlar, gerçekle yüzeye çıkınca, baktım; benim olduklarını sandıklarımla, olan bir değil. Zihnin oyunları! Ne çok istemiştim oysa! İstediğimin o olmadığını gördüğümde anladım zihnimin nasıl yanıltıcı ve acımasız bir düzenbaz olduğunu.

Zihni susturmadan Öz dile gelmiyor… Ego konuşuyor, incinmekten korkuyor çünkü. Ego zihinle birlikte öyle bir ele geçiriyor ki seni, yüreğinden geçenin aklından çıkmayan olduğunu sanıyorsun. Ne çok yanılıyorsun… Ego korkuları konuşturuyor oysa onu susturup Öz’ü dinlemeli insan. Çünkü o tüm olması gerekenlerden, varsayımlardan uzak, olanı gösteriyor sana…

Seni… Öz’ünü… Sonsuz bütünün şahane parçasını …

 

 

 

 

 

 


Kaynakça

Pixabay

01-05-2022
Burcu Özcan

Burcu Özcan

Tiyatro Sanatçısı

1985 Ankara doğumlu. 2009 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı-  Sahne Sanatları-Oyunculuk bölümünden mezun olmuştur. İlerleyen yıllarda Devlet Tiyatrolarında, farklı illerde yer alan şehir tiyatrolarında ve özel tiyatrolarda görev almıştır. Aynı zamanda çizgi film, dizi ve reklam seslendirmesi yapmıştır. Çeşitli özel kuruluşlarda eğitmenlik, sanat koordinatörlüğü ve bölüm başkanlığı gibi görevler almıştır. Çankaya Sahne oyuncuları arasında yer almakta ve eğitmenliğe devam etmektedir. Aynı zamanda Bahçeşehir Üniversite’sinde Öğretim Teknolojileri üzerine yüksek lisans yapmaktadır.

brccozcan@gmail.com

@brc0zcn

burcu0zcan