Değişen Sistem: Evcilleşen Hayvanlar - Yabanileşen İnsanlar
Dünya değişiyor bu da insanların değişmesine neden oluyor. Son zamanlarda insanların ne kadar değiştiğinin farkındasınız değil mi? Şiddet, cinayet, tecavüz, taciz, düzensiz göç, eşitsizlik, mafya-çete, eğitimsizlik, yoksulluk, istihdamsızlık, gibi olayların arttığını söylemek mümkün. Peki bunun altında hangi sebepler yatıyor? Eğitim, ekonomi, aile, toplum, din, psikoloji ya da en basitinden kapitalizm? Bizi karşılayan en başlıca sebep nedir? Marx’a göre, toplumsal yapıyı sistemin en alt yapısı ekonominin, üst yapıya etki ederek şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Ama bunu ekonomi mi şekillendiriyor yoksa alt-üst diye ayrıştırdığımız sistem mi? Peki her şeyde kapitalizmi mi suçlayacağız? Kapitalizmden önce böyle bir sistem yok muydu? İlerlemeye yönelik değişimler düşünmek ve bunu gerçekleştirmek için çabalamak yerine sürekli suçlayarak gerileyecek miyiz? Belki de artık hataları yaptığımız seçimlerde de aramamız gerekiyor.
Ülkemizde sokak hayvanlarının saldırganlığını önlemek için onları hayvan barınaklarına gönderiyor, sahipleniyor-sahiplendiriyor ya da onları satın alıyoruz. Onlara yeni bir yaşam tarzı hazırlıyoruz; onları doyuruyor, giydiriyor, uyutuyor bazen de konuşturuyoruz. Eskiden konuşan papağanlar, konuşan muhabbet kuşları varken şimdi ise sosyal medyada kedileri, köpekleri konuşurken bile görebilmek mümkün. Özünde vahşilik olan bu hayvanlar burada evcilleşirken, özünde evcilmenlik olan insanlar niye giderek daha vahşileşiyor? Değişmesi gereken bir sistem olduğunun hepimiz farkındayız. Peki bunu engelleyen durum ne? İnsanların kültür, gelenek, örf ve adetlerinden kopamama bahanesi mi yoksa yenileşmeyi, ilerlemeyi kötü bir şey olarak görmeleri mi? Hangi devirde olursak olalım suçu her zaman yaşadığımız devire atarak bir önceki devrin daha güzel olduğunu söylüyor ve o devire bir özlem duyuyoruz. “Eskiden insanlar, toplum böyle değildi. İlk insanların olduğu zamanda yaşasaydık, Osmanlı zamanında yaşasaydık ya da ülkelerin dinle yönetildiği zamanlarda yaşasaydık” düşünceleri her yerden karşımıza çıkmaya başlıyor. O devirde yaşanılsaydı refah bir hayat mı karşılayacaktı bizi yoksa özgürlüğümüzü elimizden alan kölelik sistemi, bizleri susturarak “sözde söylemlerle” evcilleştirecek miydi bizi?
Taş devri zamanlarına baktığımızda insanların saldırgan olmasının sebebi anlaşılacak-anlaşacak bir dilin olmaması, paylaşılacak bir şeylerin olmaması, avcı toplayıcılıktan gelen bir saldırganlık, hayatta kalma iç güdüsü olduğunu söyleyebiliriz. Modern Çağda da bu durum giderek evrimleşiyor ve karşımıza modern vahşilik olarak karşımıza çıkmaya başlıyor. Ve modern vahşiliği teknoloji çağında ele aldığımızda, bilinçle yaptığımız her suçun sorumlusu bu seferde “teknoloji”. Cinayetlerin, şiddetin suçunu kendimizde değil, Tiktok, Discord, İnstagram, Twitter gibi uygulamaları suçlarken buluyoruz. Ve önlem almak için de direkt teknolojinin ürünlerini yasaklamaya çalışıyoruz.
Covid-19 zamanı bilim insanları doğanın kendisini yenilediğini ve doğal kaynakların normal seviyeye ulaştığına dair bir yazı yayımlamıştı. Aynı şu an bizim yenilenmeye ihtiyacımız olduğu gibi. Bunu da uzun zamandır göz ardı ettiğimiz ve umursamadığımız ulaşılabilir devlet, eğitim, teknoloji, sağlık, ekonomi, siyaset gibi konuların üzerinde durarak yapmamız gerekiyor. Çünkü bu konulara el atılmadığında daha geriye gittiğimizi görüyoruz. Ulaşılabilirlik ve imkanlardan uzaklaşıyoruz. Bu da bizleri vahşileştirerek, saldırganlaştırıyor, suça teşvik ediyor ve suç oranını arttırarak ülkenin gerilemesine neden oluyor. Özümüzde gelişmek, yenilenmek var dersek, vahşiliğimizi yok etmek için özümüze geri dönmek gerekiyor da diyebiliriz.