Genç yazar Rana Demiriz ile söyleşi

Genç yazar Rana Demiriz ile söyleşi
Merhaba Rana hanım, bu hafta bir Medya Çuvalı okuyucusuna imzaladığınız, son yazdığınız ‘Ayasofya’da Bir Gece’ kitabınızı hediye edeceğiz, kitabınız hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Ayasofya’da Bir Gece, Ayasofya Müzesinde sanat tarihçi olarak görev yapan Mihrimah isimli bir genç kızın II. Selim türbesinde bir harita bulmasıyla başlıyor. Maceraya arkadaşlarının da dahil olmasıyla beraber Ayasofya’yı korumak için İtalya’dan Doğu’nun mistik diyarlarına uzanan yolculuklar yapıp binlerce yıllık gizemleri çözmeye çalışıyorlar.


 
14 yaşında yazdığınız romanla ‘Türkiye’nin en genç yazarı’ ünvanını aldınız. 17 yaşına kadar 4 roman yazan tek kişi olarak da dünyada bir ilke imza attınız. Peki yazar olmaya nasıl karar verdiniz? Hep çok kitap okuyan bir çocuk muydunuz?

Yazmak kitap okumakla başlıyor. Küçük yaşlarımdan beri kitap okumayı çok severim. Bu yüzden çok küçük yaşlarda da şiirler, kısa hikayeler yazmaya başladım. Bunlar yazar olma hayaliyle yazılmış şeyler değildi; aile bireylerime, köpeğime sevgimi o şekilde ifade ediyordum. Değişik hikayeler kurup yazıyordum. 14 yaşında yazdığım ilk romanıma da kitap olarak başlamadım aslında. Kısa bir hikayeydi sonradan uzadı. Genç yaşta kitabımı yayınlatma amacım gençlere neler yapabileceklerini göstermek, onlara cesaret vermekti.

 
Kitaplarınızda bahsettiğiniz tüm yerlerde bulundunuz mu?

Hayır, özellikle Gölgedeki Işıklar serisini yazdığımda lisedeydim. Kitap Amerika’da başlıyor, Toledo, uzakdoğu, kutuplar gibi değişik mekanlar var. Sonrasında Türkiye’ye de geliyorlar. Bahsettiğim yerlerin hepsi için günler süren araştırmalar yapıp, Google Earth’den sokak sokak gezerek büyük bir titizlikle yazdım. Mesela Gölgedeki Işıklar serisinde büyük yer tutan Toledo’yu gezdiğimde üniversiteye gidiyordum.  Ayasofya’da Bir Gece’de de yine gitmediğim yerler var; araştırma yapmayı seviyorum.

 
Ayrıca Amerikan yazarlar konferansına katılan ilk Türk yazarsınız?

Evet, Yale Üniversitesi’nde yapılan yazarlar konferansına katıldığımda giden ilk Türk olduğumu öğrendim ülkemizden. Beni çok güzel ağırladılar, ben de çok önemli yazarlarla tanışma fırsatı yakaladım, onlara eserlerimden bahsettim. Türkçe olsa bile imzalayıp vermemi istediler ki bu benim için çok kıymetliydi.
 

Yola ilk çıktığınızda çevrenizden ihtiyacınız olan desteği gördünüz mü yoksa, ‘önce üniversiteye gir yazmaya sonra devam edersin’ diyenler çok oldu mu?

Ailemin desteği olmasa 14 yaşında ilk romanımı yayınlatamazdım. Onların sayesinde böyle bir yola girdim. Daha sonra Doğa Koleji’nin kitaplarıma sponsor olmasıyla dört romanım birden Doğa Yayınlarından çıktı. Bence bu bir lise öğrencisi için çok önemli bir destek. En güzeli de okurlarımdan aldığım güzel yorumlardı, her yaştan okurum oldu ve her biri beni ayrı ayrı motive etti. Bu sayede bu kadar eser yazabildim.
 
5 kitap yazmış bir yazar olarak sizce edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

Edebiyat dünyası demek istemiyorum, yayın dünyasında şu anda en büyük sorun internette büyük rakamlara ulaşmış kitapların ticari kaygılar nedeniyle tashih bile edilmeden, olduğu gibi basılması. Bunları bir dönem meşhur olup sonradan unutulan sanatçılara benzetiyorum, çünkü pek çoğu maalesef o anlık tüketilecek kitaplar. Bence internet genç yeteneklerin, harika eserlerin keşfedilmesi için müthiş bir mecra, ama maalesef ticari kaygılar öne geçiyor. Yıllar sonra dönüp dönüp bakılacak okunacak eserlerin ‘edebi’ olduğunu düşünüyorum. Bir de ülkemizde büyülü gerçeklik eserlerinin hak ettiği yeri görmediğine inanıyorum, bence büyük bir önyargı var. Ne popülerse o okunuyor.

 
Nasıl bir ortamda yazıyorsunuz? Sessiz bir ortam ya da sevdiğiniz müzik eşliğinde? Yazarken olmazsa olmazlarınız var mı?

Muhakkak aklımda hiçbir soru işareti olmaması lazım, yarım kalan işlerimi tamamlamış olmam lazım. Dikkatim kolay dağılıyor, yanımda insanlar varken yazamam. O yüzden en uygun saatler hep gece oluyor benim için. Daha iyi konsantre oluyorum hem de çok sessiz oluyor. O zaman kafamın içinde dönüp duran hikaye gün yüzüne çıkıyor, onun sesini duyabiliyorum.
 

Sizi en çok etkileyen yazarlar hangileri, en çok kimleri okuyorsunuz?

Türk klasiklerini çok seviyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Rauf ustaların eserlerini dönüp dönüp tekrar okuyorum. Yabancı yazarlardan en çok Isabel Allende’yi seviyorum. Çok farklı bir dünyası olduğunu düşünüyorum. Büyülü gerçeklik ve tarihi çok güzel harmanlıyor. Beni hep şaşırtıyor. Bir de Judith McNaught’u seviyorum.


İlk okuduğunuz kitabı hatırlıyor musunuz?

Annem bana çok kitap alırdı. Rengarenk masal kitaplarım vardı. Üç Küçük Domuzcuk küçükken en sevdiğim kitapmış. Çok sevdiğim kitapları ezberleyip, insanlara da ‘şimdi size kitap okuyacağım’ dermişim.
 
En son hangi kitabı okudunuz?

En son ‘The Ornament of The World’ ü okudum. Endülüs hakkında ufuk açıcı bir kitaptı.

 
İleride farklı projeleriniz olur mu? Kitaplarınızdan birini film olarak görür müyüz? 

En büyük hayalim kitaplarımı beyazperdede izlemek. Kitaplarımı okuyanlar çok güzel filmler olacağına inanıyor, ben de öyle. Yazmadan önce zihnimde film gibi izleyip öyle kelimelere döküyorum. Bu yüzden film olarak izlemek beni daha çok heyecanlandırıyor.

 
Eminim Medya Çuvalı ziyaretçileri arasında genç yazar adayları vardır. Onlara ne söylemek istersiniz? Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçten geçmek gerekir?

Onlara tavsiyem bol bol kitap okumaları ve yazdıkları eserleri pek çok kişiye okutup fikirlerini almaları. Her türlü eleştiriye açık olup objektif olarak yazdıklarına bakmaları ve daha sonra iyice emin olunca yayınevlerine göndermeleri. Yayınevi süreci uzun sürüyor, o yüzden sabır gerektiriyor. Eserlerinin basıma alınmaması kötü bir eser yazdıkları anlamına gelmiyor. Yayınevlerinin, önceliklerine, eser yelpazelerine, o anki ellerinde olan basıma giren diğer kitaplara kadar pek çok dinamik etkiliyor yayınlatma kararını. O yüzden pek çok kez şanslarını denemelerini öneririm.