Aşkın Renkleri

Selen Tatar
Psikolog
Yazar Hakkında
1997’de Mersin’de doğdum. Çankaya Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldum. Dünyaya ait olmaya çalışmakla kendi dünyamı kurmak arasında bir yerdeyim. Kanatları olmayan ve zaman aşımına uğramış biriyim. Bir de nohut sevmem.
selentatar23@gmail.com
Diğer Yazıları
- Görmüyorum, O Halde Yoksun: Cancel Culture
- İnsan-tanrıların Kaos Devrimi: Yaratıcılık
- Bilgelik ve Günlük Hayattaki Temsilleri
- Virüs mü Daha Ölümcüldür, Irkçılık mı?
- Bir Varoluş Rutini: Cenaze ve Yas
- Aşkın Renkleri
- Benliğimizin Hissedarı : Alter Ego
- Kadın ve Cinayet
- Harikalar Diyarı’nda Asi Bir Kadın: Alice
- Kişiliğimizin Temeli: Bireycilik ve Toplumculuk
- Yıkım Çağında Yaşamak: Notre Dame Katedrali Yangını
- Aile ile Yaşamanın Üretkenliğe Etkisi
Aşk, neredeyse tüm filmlerde ana ya da yan tema olarak işlenen en gerçek duygulardan biridir. Bir savaş filminde ya da bir bilim kurgu filminde bile ana hikayenin içinde küçük bir de aşk hikayesi görürüz. Fakat heteroseksüel olmayan aşk hikayeleri ‘’romantik film’’ kategorisinde değil de ‘’LGBTİ+ film’’ kategorisinde yer alıyor. Salt aşk duygusunun cinsiyet tercihine göre grup değiştirmesi izlediğimiz filme bakışımızın farklılaşmasına neden oluyor.

Filmde neredeyse hiç erkek karakter ile karşılaşmıyoruz. Kadın karakterlerin iç dünyaları, duyguları ve bakış açıları üzerinden ilerleyen hikaye, erkek hikayelerinin popüler olduğu günümüzde, filmin diğerlerinden sıyrılmasını sağlıyor. Kadınlığın böylesine iddalı, toplumsal cinsiyetin sanat üzerindeki etkisinin yormadan işlendiği, bakmak ve görmek üzerinden ilerleyip bizi özne ve nesne konumuna koyarak farklı formlara sokan bu görkemli filmin, içinde bulundurduğu aşk hikayesi sebebiyle bir LGBTİ+ filmi olarak görülmesi tüm bu özelliklerin gölgede kalmasına sebep olan bir ayrıştırmadır. LGBTİ+ film kategorisinde yer verilen birçok film aynı zamanda politik, sistem derdi olan filmlerdir ve bu filmlerin bulunduğu tema anlatılan tüm dertlerin varlığını reddetmek anlamına gelmektedir.
Yine 2019 Gürcistan yapımı Ve Sonra Dans Ettik filmi, Gürcü Geleneksel Dans Topluluğu’nda bulunan iki erkeğin birbirini anlama, dansa olan tutkuları ve yetenekleriyle güzelleştirdikleri bir dayanışma sürecinin sonunda doğu kültürünün içinde mücadele ile yaşamaya çalıştıkları aşkı konu alıyor. Filmde Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’nden farklı olarak toplumsal baskıya, yakalanma korkusuna ve cinsiyet normlarına daha çok yer veriliyor. Buna neden olan en önemli faktörün Gürcistan gibi doğu kültüründeki ülkelerde ‘’erkeklik’’ kavramının maçoluk ile özdeşleşip yüzeyselleştirilmesi olduğu söylenebilir. Filmdeki ana karakter maskülenliğin temsili olduğu vurgulanan Gürcü dansını yeterince ‘’erkeksi’’ yapamadığı için hocası tarafından sertçe eleştiriliyor ve belli bir erkeklik formunda olması için sıkça baskılanıyor. İçinde birçok toplumsal ve politik sorun bulunduran bu filmin LGBTİ+ film kategorisinde yer alması filmde anlatılan sorunlarla paralel olarak gerçek hayata da taşındı ve Gürcistan’ın aşırı sağcı ve dini kurumlarının tepkisini çekerek vizyona girmesi engellenmeye çalışıldı. Saf bir aşkın anlatıldığı film, kategorisi nedeniyle kişilerin öznel dünyalarını ve mücadele ettikleri engelleri görmeyi reddedenler tarafından başlarda birçok tehdide maruz kaldı. Sonrasında Tiflis’te yüzlerce kişi filmin gösterileceği sinemanın önünde toplanarak, izleyicilerin salona girmelerine engel olmaya çalıştılar. Bu zorbaca teşebbüs, polis güçleri tarafından kontrol altına alınmaya çalışıldı fakat yine de filmi izleyen kişiler sözlü ya da fiziksel şiddete maruz kaldı. Bu baskılı şartlarda bile filmi çekmeyi başarabilen yönetmen Levan Akin aslında ne kadar doğru bir hikaye ortaya koyduğunu kanıtlamış oldu.
LGBTİ+ filmi kategorisinde olduğu varsayılan filmler (Beni Adınla Çağır, Mavi En Sıcak Renktir vb.) ana karakterlerin birçok engele takıldığı şekilde ilerliyor ve bir araya gelemediği şekilde sonlanıyor. Aşk duygusunun hangi cinsiyetler arasında yaşandığına odaklanarak kategorize etmemiz ve olayların başka açılarına körleşmemiz sadece sinema filmlerine karşı değil hayatımızda birçok alanda sergilediğimiz bir tutumdur. Aşkı bilinçlice ya da bilinçsizce ayrıştırarak, ayrıştırdığımız grupların da kendilerini savunmak için örgütlenerek bu ayrıştırmaya dahil olduklarını görmekteyiz. Sevginin beslendiği ve iletildiği bedenin ya da bedenlerin bir önemi olmadığının farkına vararak bu ayrıştırmanın önündeki tüm kategorilerden kaçınmak daha insancıl bir dünya için yapabileceğimiz en değerli şeylerden biridir. Aşkın her hali rengarenktir ve dünya bu gökkuşağının altındaki sevgi ile canlanır.
Kaynakça
https://tr.pinterest.com/pin/547820742148709435/
https://tr.pinterest.com/pin/791015122035420300/